5 Eylül 2015 Cumartesi

Üç ayın öyküsü: A'dan Z'ye Başarısızlık





 
Galatasaray’da Dursun Özbek başkanlığındaki yönetim, çifte kupa ve dördüncü yıldızı almış olmanın getirdiği olağanüstü moral avantajıyla görevi teslim aldığı halde, yalnızca üç ayda yaptıkları ve yapamadıkları ile yoğun tepkilere maruz kaldı. Bir Galatasaray taraftarı olarak üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bu tepkilerin birçoğu da yerden göğe kadar haklıydı.

Tek parti döneminin Başbakanlarından Dr. Refik Saydam’a atfedilen bir söz vardır. “Bu memlekette işler, A’dan Z’ye bozuktur.” şeklinde… Biraz da bu sözden ilham alarak Galatasaray’da son üç ayda yaşananları A’dan Z’ye sıralamaya çalıştım.

 
A: Abdürrahim Albayrak &Ali Dürüst
Türk futbolunun kendine has özelliklerinden biri teknik heyet-yönetim ve futbolcular arasında köprü kuracak bir “ağabey” ihtiyacıdır. Futboldan teknik düzeyde anlaması gereken bir sportif direktörün ötesinde, problem çözen ve önemi kriz zamanlarında anlaşılan kişilerdir bunlar. Geçen yıl takım dibe vurmaya yakınken yönetime giren bu ikili bir yandan Hamza Hoca’nın tecrübesizliğinden dolayı gelebilecek sıkıntıların önünde kalkan olurken, futbolcuların da her ihtiyacını çözerek, geçen sezonki zaferlerin perde arkasındaki kahramanları olmuşlardı.

Yeni yönetimi ilk hatası daha henüz şampiyonluk kutlamalarında bu isimleri unutması oldu. Sadece vefasızlık denemeyecek kadar büyük bir hata ve belki de müteakip hataların habercisiydi.

B: Bruma
Yabancı sınırı varken kadro şişkinliğinden üste para verip oyuncu kiralamak zorunda kalırken, yabancı sınırı kalkınca tam tersine mevcut yabancıları elden çıkarma stratejisini anlamak zor. Üstelik kadro derinliği sıkıntısı varken, dikine adam geçebilen, hızlı ve mevcut kadroda muadili olmayan Bruma’nın bu kadar kolay elden çıkması da kuşkusuz bir yönetim yanlışı olarak sayılabilirdi.

C: Cüneyt Tanman
Galatasaray ve milli takımın kaptanı olarak taraflı tarafsız herkesin gözünde kazandığı saygınlığı yönetimdeki ve sonrasındaki performansıyla tehlikeye soktu. Futbol bilgisine güvenilerek getirildiği sportif direktörlük benzeri görevde yaptığı açıklamalarla bu konuda herkesi şüpheye düşürmesi bir yana, ortasında kaldığı polemik yüzünden görevden uzaklaşması, ardından köşe yazarlığına döndüğünde hem takım içine dair müzevirlik yapıp hem de yöneticiyken söylediklerine tezat teşkil eden yazılar yazması, en kötüsü de tüm bu süreçlerin kamuoyunun gözü önünde cereyan etmesi Galatasaray’a yakışmadı elbette.

Ç: Çay
Bu üç aylık süreçte belki de en başarılı PR çalışması, yüzleri güldüren tek hamle, Podolski’nin imza töreninde olanca sempatikliğiyle içtiği çaydı. Keşke tüm bu süreç o andaki kadar gülümsetici biçimde geçebilseydi.

D: Dzemaili
Orta sahada en önemli oyuncunun ayrılıp ayrılmayacağı haftalar süren bir tartışmaya malzeme olmuşken ve üstelik sorunları mevcut kadro içinde çözmeye yönünde baskın bir eğilim mevcutken, İsviçre milli takımını orta saha oyuncusunun hangi mantıkla gönderildiğini kimse anlamadı. Fakat buradaki esas başarısızlık, iyi kötü piyasası olan bir oyuncuyu parlatmak şöyle dursun özellikle değersizleştirerek, kiralarken maaşının büyü kısmını ödemeyi kabullenmekti. Sırf 600.000€ için gönderileceğine takımda kalsaydı ne olurdu? Bu ücretin kimlere verildiğini düşününce, kiralama kararını mantıklı bulmak mümkün değil.

E: Euroleague  
Burada yeni yönetimi suçlayarak haksızlık yapıyor olabilirim, zira geçen sezon basketbol takımının hazin halinden onlar sorumlu değil. Fakat hiçbir başarısı ve seyircisi olmadığı halde Darüşşafaka Doğuş’un doğrudan gruplara alındığı bir yerde, yönetimin Euroleague yönetimini ikna edecek güzel bir proje sunabileceğini düşünmemek elde değil. Galatasaray’ın yeri burasıydı, yazık oldu.

F: Forma
Formanın tasarımına bence diyecek yok. Elbette bu bir zevk meselesi beğenmeyenler çıkabilir. Fakat rakiplerine göre geç forma çıkartıp bunu da düzgün dağıtamamak (Ankara’da iki haftadır bulunmuyor) yanlış bir strateji izlendiğini gösterir. Üstelik bu yılın en ayırt edici unsuru olan 4. yıldızın yerleşiminin iğreti durmasının ne kadar çok insanı rahatsız ettiğini söylemeye bile gerek yok.

G: Grosskreutz
Belki de bu serinin en büyük fiyaskosu ve hatta bu yazıyı yazmaya beni sevk eden sebep. Yönetim beceriksizliğini oluşturan tüm faktörlerin bir arada toplandığı bir şaheser. Fenerbahçe taraftarının “2-2 mi?” timsah yürüyüşü gibi yıllarca dalga geçilecek bir malzeme. Nereden tutsan elinde kalıyor. Son günün, son saatin beklenmesi, her aşamada yapılan amatörce hareketler ve 4 ayı boşa gidecek bir oyuncu ve ondan mahrum kalacak takım.

H: Hamza Hamzaoğlu
Bu süreçte belki de en masum isim. Fakat yönetimin onun iyi niyetinden istifade ettiği, üç kupa kazanan el üstünde tutması gerekirken bilakis tepkileri göğüslemek için öne sürdüğü, onun da kulübün menfaatleri, camianın evladı diye diye inanmadığı şeyleri eğilip bükülerek söylediği zamanları gördük. Efsaneleşme yolundaki bir adam “denge dengeoğlu” lakapları takılan bir adama dönüştü. Umarım kendisinin yıpratılmasına daha fazla izin vermez. Kendisi sandığından daha kıymetli çünkü…

I: Ibrahimoviç
Her yıl alıştığımız yaz sezonu transfer trollemelerinin şahikası. Bir delinin kuyuya attığı taşın çıkarılamamsı sonucu, suni beklentilerle yönetimin kendini bile bile zor duruma sokması ve Süper Kupa maçından sonra dahi Zlatan tezahüratları yaptırtan bir akıl tutulması. Yönetimin medya iletişim stratejisinin ne ölçüde başarısız olduğunu net biçimde gösteren bir örnekti.

J: Jem Paul Karacan
Bir dönem parlamış ve kalitesini belli etmiş bir oyuncu, ona şüphe yok. Fakat son dönemdeki performansıyla Galatasaray seviyesinde olup olmadığı sabaha kadar tartışılır. Üstelik Galatasaray’a gelmenin hayalini kurduğu bir dönemde, başka taliplisi yokken bol keseden verilen kontrat da bir futbol aklının yokluğunu açıkça ortaya koydu.  

K: Kardeş:
Herkes kardeşini çok sever, hayatta en çok ona güvenir. Canını, ailesini, malını, parasını ona emanet eder. Ancak size ait olmayan, size emanet edilen bir şeyi başkasına emanet etmek için liyakatine bakmanız gerekir. Futbolun içinden gelmeyen, daha önce böyle bir tecrübesi olmamış, futbol bakımından kardeş olmanın ötesinde bir vasfı olmayan bir kişiye Florya’nın anahtarını verirseniz buna iyi yöneticilik denemez.

L: Liv Hospital
Galatasaray, Türkiye’de basketbolun öncüsü olan bir kulüptür. Başarı tablolarında rakiplerinin gerisinde kalmış olması böyle bir geleneğin mevcudiyetini ortadan kaldırmaz. Galatasaray taraftarı basketbola büyük önem atfeder, mücadele eden takım görünce salonları doldurur. Ergin Ataman bu ülkenin en yetkin antrenörüdür. Bütün bu bileşenler, Galatasaray’ın bu ülke basketbolunun lokomotif markalarından biri olduğuna işaret eder. Hal böyleyken, sizin doğru dürüst sponsor bulamamanız, bu markanın ağırlığını taşıyamamanız ve bir şirkete bağlı kalmanız kabul edilemez.



M: Melo
Belki diğer takım taraftarları için bir nefret nesnesine dönüşmüştür ama Galatasaray taraftarının gözündeki, gönlündeki yeri bambaşkadır. Son süreçte hataları oldu, daha önceki yıllarda olduğu gibi. Fakat sorunun halının altına süpürülmeye çalışılması, ne olup bittiğine dair kamuoyuna bilgi verilmemesi, bir yandan Melo’yu taraftarın gözünde suçlu konuma sokmaya yönelik el altından çaba gösterilirken, bir yandan da tatmin edici bir alternatif yaratılamayarak kendi kendine Melo’ya muhtaç olduğu algısının verilmesi bir hatalar zincirinin halkaları oldu. Belki gidişi herkes için hayırlı bir sonuç oldu, Galatasaray iyi de para kazandı ama bir burukluk ve tereddüt baki kaldı.

N: Niasse
Kadronuzu derinleştirmek için, hele de yabancı sınırlaması kalkmışken, illa ki dünyanın en kariyerli oyuncularıyla takımı doldurmak gibi bir zorunluluk elbette yok. Fakat Fenerbahçe’nin transferlerine aldanıp, algıları yönetme konusunda büyük bir başarısızlık gösterirseniz, kendi alacağınız oyuncuyu bile biel itibarsızlaştırmak zorunda kalır, takıma faydalı olabilecek bir simi transfer etmeye cesaret edemez ve neticede elinizden kaçırırsınız. Niasse’nin uluslararası kariyeri olmayabilir ama Fernandao ve Emenike’nin de yoktu. Buna mukabil Pandev’in çok pırıltılı bir Avrupa kariyeri vardı. Fernandao ve Emenike’nin nasıl parlatıldığını hatırlarsak, başka söze gerek kalmıyor.

O: Opsiyon
Son yıllarda kadrolardaki şişkinliği azaltmak için çeşitli oyuncuları kiraya vermek sıklıkla başvurulan makul bir yöntem. Fakat, bu oyuncuları kiralarken makul bir satın alma (opsiyon) koydurmayı başaramazsanız, oyuncu yetiştiren pilot takım konumuna düşersiniz. Denayer transferinde olduğu gibi…

 Ö: Ödemeli transfer
Yukarıda “D” maddesinde bu bahse biraz girmiştim zaten. Bu aslında transfer stratejilerinin yalnız bu yönetime has bir başarısızlık değil, hak etmeyen oyuncuların şişirilmiş kontratlarıyla süregelen bir yanlışlar dizisi olduğunu da ortaya koyuyor. Fakat bu sezon az kalsın sözleşmesi bitmiş bir adamın parasını ödeyip başka bir takıma göndermek gibi bir absürtlüğe imza atılmak üzereydi. Neyse ki aklıselim galip geldi ve Galatasaray’a hiçbir katkısı olmayan Aydın Yılmaz ile yollar ayrıldı.  

P: Profesyonellik
Bu maddeyi iki soruyla kısaca geçeceğim. Sizce Galatasaray yönetiminde kimin neden sorumlu olduğu, kimin hangi yetkileri kullandığı, profesyonle yöneticilerin yaptırım gücünün ne olduğu konusunda bir bilgi var mı? Bir şirketiniz olsa böyle mi yönetirsiniz?

R: Reklam
Dört yıldızı taktığınız, üç kupa aldığınız, dünya genelinde yüzbinlerce kişinin izlediği Şampiyonlar Ligi’ne üst üste 4. kez katılacağınız bir sezonda hala formanıza reklam veren bir firma bulamamak inanılır gibi değil. Fakat bu yönetimde insan her şeye inanmaya alışır hale geliyor işte.

S: Sabri Sarıoğlu
Takımın en eskisi, her daim sonuna kadar mücadelesini sürdüren, takım için her şeyini veren bir oyuncu olarak, teknik kapasitesi sınırlı olsa da taraftarın gönlünde ayrı bir yeri vardır “Sabri Reyiz”in. Geçen yıl kadro dışı kalmasının sebepleri hala biraz karanlık kalsa da (takım için kulis şüpheleri vs.) sergilediği performansla şampiyonlukta büyük pay sahibi olduğundan sözleşme uzatılması da normaldir. Fakat siz piyasa değerinden de istediği miktardan da fazla bir kontratı bu oyuncuya veriyorsanız, gelecek tepkileri hesaplamış olmanız gerekir. Bir de buna ilaveten, Sabri’nin kontratını savunmak için saçma argümanlar öne sürerek o bölgeye transfer yapılmaması, gereksiz yere bir kriz doğurdu ve tüm şimşekleri de oyuncunun üzerine çekti. Sabri bu aralar iyi oynuyor ama en ufak bir sıkıntıda topun ağzına geleceğinden şüphe yok.

Ş: Şampiyonlar Ligi
Geçen yıl sıfır çekmekten ilk maçtaki bir son dakika golüyle kurtulan, rakiplerinden 4 gollü mağlubiyetler alan, oyun olarak hiçbir varlık gösteremeyen bir takım izlemenin travması hala hafızalarda canlılığını korurken, geçen yılki zaafları gidermek şöyle dursun Şampiyonlar Ligi için yetersi olduğu apaçık belli bir kadroyla devam etmek taraftarı korkutuyor elbette. Galatasaray éAvrupa Fatihi” unvanın boşuna almamıştır. Avrupa’da başarı bu kulübün kimliğinin ayrılmaz parçasıdır. Geçen yıl bu kimliğin aşınma emarelerini görmek sarsıcı olmuştui umarım bu sezon yıkıcı olmaz. Astana’yı geçememeyi kimseye açıklayamazsınız çünkü.

T: Takım içi dengeler
Kendi kendini çürüten içi boş bir argümanın, yönetim tarafından öne sürülen hocanın ağzında başarısız bir yönetim anlayışını temsilen sloganlaşması. Şu anda Muslera, Selçuk, Sneijder ve Burak’a herhangi bir şey olmasın diye dua eder durumdayız zira kadro içinde hiçbirinin alternatifi yok. Takım içi dengeden kasıt bu değildi herhalde.

U: Umut Bulut
Sahada her şeyini veren, bugüne kadarki performansıyla da takımın başarılarına önemli katkılarda bulunmuş bir oyuncunun maruz kaldığı bu muamele büyük haksızlık. Umut, artı baskı kurulmak istenen anlarda, pres kalitesi ve rakip savunmayı bozucu etkisiyle üçüncü bir alternatif olarak değerlendirilmesi gereken bir oyuncu. Buna karşın yönetim, kendini kurtarmak için, onu da diğerleri gibi taraftarın önüne kurban olarak sunuyor.

Ü: Ülker
Daha bu yılın başında futboldan desteğini çektiğini cümle aleme ilan etmişken, ezeli rakibinin stadına isim sponsoru olarak büyük bir sıcak para kaynağı sağlayan firma. Tıpkı Türk Telekom’un Galatasaray’a stad isim sponsorluğu gibi. Fakat TT bunu yaparken Fenerbahçe’nin de forma sponsoruydu. Zaten çoğu firma herhangi bir tarafı net biçimde desteklediğini göstermek istemeyip, denge politikası güderken, sırtındaki Ülker reklamı bile ortada kalmaz oldu. Özetlersek, Galatasaray’ın ezeli rakibine sponsor olurken bunun karşı taraftaki etkisini hesaplama gereği bile duymadı bu firma.

 V: Van Persie
Transfer yarışlarının marka adamı, Türkiye’ye gelmiş geçmiş en büyük isimlerden biri. Fakat esas etkisi getirdiği psikolojik üstünlük ve “Fenerbahçe istediğini alır” algısı. Bazen Sneijder&Drogba gibi marka transferler “çilek”ten fazlasıdır. Yönetim maalesef bunu algılayamadı.
 
Y: Yandex
Galatasaray’a özel bir yandex tarayıcı olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyordunuz çünkü Galatasaray bunun için milyonlarca doları kasasına koymadı.

Z: Zamanlama
Son gün transferleri bugünün futbolunda yadsınamaz bir gerçek. Fakat sezon başladıktan sonra “acelemiz yok” diye diye kadro revizyonu için son günü beklemek, mevcut alternatifleri zamanında harekete geçilmediği için kaçırmak ve son gün transferini de becerememek bu yönetime nasip oldu. Tebrikler.