2 Ekim 2012 Salı

Braga maçı öncesinde Galatasaray





Galatasaray, İstanbul'daki son Şampiyonlar Ligi maçında 5 Aralık 2006'da Atatürk Olimpiyat Stadı'nda Liverpool karşısına çıkmıştı. Tam 70 ay aradan sonra bu akşam Şampiyonlar Ligi logosu taşıyan branda, Şampiyonlar Ligi marşı eşliğinde Türk Telekom Arena'nın orta yuvarlağında dalgalanacak.

Şampiyonlar Ligi'ni çok özleyen Galatasaray taraftarının bu akşamı iple çektiğini ve mükemmel bir atmosfer yaratacaklarından eminim. Ancak Braga maçı bu sembolik öneminin ötesinde gruptaki hesaplar için son derece kritik. İlk maçlarını puansız kapatan iki takım karşı karşıya gelecek. Olası bir Galatasaray galibiyetinde, ilk maçta evinde yenilen Braga, ilk iki hesaplarını çok zora sokacak. Galatasaray'ın puan kaybetmesi halinde ise ilk maçı deplasmanda kazanan Cluj bir anda grupta avantajlı konuma geçecek.

Bu kritik maç öncesinde Galatasaray futbol takımı, bütün rakiplerinin ciddi sorunlar yaşadığı bir ortamda, özellikle geçtiğimiz yıl Fatih Terim liderliğinde sıfırdan görkemli biçimde ayağa kalkmasının verdiği güvenle, güçlenen mali yapısıyla ve yaz transfer sezonunda ses getiren isimlerin sağladığı psikolojik avantajla Türkiye'nin halihazırda en iyi takımı gibi duruyor. Ancak bütün bu faktörlerin sürekli dillendirilmesi Galatasaray'ın rakiplerini vurup, kırıp, parçalayacağı, ligde zaten zorlanmayacağı, Şampiyonlar Ligi'nde de olağanüstü bir kazaya uğramazsa rahatça gruptan çıkacağı algısını doğuruyor ki, bu hem yanlış hem de takıma zarar veren bir durum.

Bu açıdan bakıldığında Galatasaray'ın Orduspor'a yenilmesi en basit tabirle "ayakların yere basması" bakımından hayırlı oldu. Zira Galatasaray bu sezon zaman zaman çok iyi bölümler oynasa da hala çoğu yönüyle geçen senenin gerisinde. Şu da bir gerçek ki geçen seneki performans, Şampiyonlar Ligi'nde başarı için yeterli olmaz. Zaten transferler de bu yüzden yapıldı. Elbette Fatih Terim'in kafasındakiler sahaya yansıdığında, oyuncular bireysel kapasitelerini tam anlamıyla uyumlu biçimde ortaya koyabildiklerinde geçen sezonun çok ötesine geçileceği yönünde kuvvetli umut var ancak mevcut durum üzerinden konuşmalıyız.

Manchester United maçının getirdiği dersler

Şampiyonlar Ligi, oyun kalitesi, fizik güç, tempo gibi birçok faktörün yanında "tecrübe" faktörünün de başarının en önemli anahtarlarından biri olduğu bir platform. Galatasaray, camia olarak her ne kadar bu lige alışık olsa da oyuncu grubuna baktığımızda Hamit Altıntop, son dakika transferi Cris, forma şansı bulamayacağı anlaşılan Baros ve dışında gerçek anlamda Şampiyonlar Ligi tecrübesi taşıyan bir isim yok. Bu sezon uzun süre istenilen seviyeye gelemeyen Hamit Altıntop'un, Man Utd maçının en iyilerinden birisi olması da tecrübenin önemini bir yerde ortaya koyuyor. Dünya Kupası yarı finali görmüş, Copa America şampiyonu Muslera ve takımın tartışmasız en büyük değeri Selçuk İnan, kariyerlerinin ilk Şampiyonlar Ligi maçlarına Old Trafford'da çıktılar örneğin.

Belki de bu nedenle Man Utd maçına baktığımızda ilk 20 dakikada sahada "şaşkın" olarak nitelendirebileceğimiz bir Galatasaray vardı.  Mesela Man Utd golünde Muslera'nın hamlesinde Carrick gol yerine penaltıyı düşünüp kendisini bıraksaydı 10 kişi kalacak Galatasaray'ın çok zor anlar yaşaması ve hayal kırıklığı yaratacak bir sonuçla dönmesi muhtemeldi. Ancak 20. dk. sonrasında geride olmasına rağmen, takım oyununu oturttu ve bu sezonki ana strateji olan hızlı yön değiştirmeli bir pas oyununu rakibe kabul ettirmeye başladı. Old Trafford deplasmanı için gayet tatmin edici miktarda pozisyona girildi, makul miktarda risk alındığı için kabul edilebilecek miktarda pozisyon verildi ve genel anlamda gruptaki diğer maçlar için umut vaat eden bir akşam oldu. Yine de Galatasaray'ın hızının daha doğrusu oyun akışkanlığının henüz Şampiyonlar Ligi seviyesinde olmadığı göründü.

Orduspor maçı: Hayırlı mağlubiyet



Man Utd maçındaki yenilgiye rağmen oynanan futbolun yarattığı olumlu hava zayıf Akhisar Bld. maçındaki rotasyon ve gelen farklı galibiyet, Burak Yılmaz'ın golleri sıralamaya başlaması derken hiçbir olumsuzluk yok gibi görünüyordu Orduspor maçı öncesinde. Ancak Hector Cuper, çok emek ve mesai harcayarak kusursuz bir uyum içinde hareket eden bir takım savunması ve bu temel üzerine "çetin ceviz" olarak tabir edilebilecek bir ekip yaratmış. Bu savunma Galatasaray'ı kendi oyunundan çok uzaklaştırdı ve tamamen etkisiz kıldı. Cuper, ayrıca bir satranç ustası misali maç içinde yaptığı taktik hamlelerle de Galatasaray'ı zor durumda bıraktı. Hasan Kabze'nin erken gelen olağanüstü golü de Cuper'in planını uygulamasını kolaylaştırdı. Neticede, Galatasaray ligdeki ilk yenilgisini aldı.

Maçı analiz ettiğimizde kırılma noktasının Hamit Altıntop'un sakatlığı olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni Hamit'in mükemmel oynuyor olması değil. Hamit'in yerine Aydın'ın girmesiyle, Galatasaray'ın enine mesafesi açıldı. İki klasik kanat oyuncusunun çizgilere hapsolmasıyla orta sahada Selçuk ve Melo pas trafiğini kurmakta zorlandılar. Orduspor da kanatları akıllı biçimde kapatınca Burak ve Umut pozisyon bulmakta zorlandılar. Galatasaray'ın en etkili pozisyonu ilk yarıda Amrabat ile Aydın'ın kanat değiştirip savunmanın dengesini bir an bozduğu noktada geldi ki, Burak beklemediği pozisyonu değerlendiremedi.

Orduspor maçının şifreleri aslında Fatih Terim'in geçtiğimiz sezonun içinde yaptığı radikal değişimin parametreleriyle birlikte değerlendirildiğinde çözülür hale geliyor. Şöyle ki Fatih Terim, geçen sezon başında tek santfror ve kenarlarda Kazım&Riera ile klasik bir 4-3-3 sistemi öngörüyordu.  Ancak başta Kazım ve Riera'nın yetersizlikleri yüzünden bu sistem yürümeyince santrfor sayısını ikileyerek 4-4-2'ye döndü. Bu değişikliği radikal olarak nitelendirmemin sebebi ise dizilişten ziyade oyuncu seçimi oldu. Sistem değişirken Kazım ve Riera'yı kanatlara kaydırmak yerine klasik kanat oyuncusu formatından uzak iki merkez adamı Emre Çolak ve Engin'i kanatlara yerleştirdi. Ayrıca takımın daha önde basmaya başlamasıyla savunmanın da öne çıkmasının yarattığı handikapı gidermek için ağır Servet-Gökhan rotasyonunu çöpe atıp çabuk Semih'e yöneldi.

Bu sistemi özetlersek Galatasaray, oyunu rakip alana yıkarak hataya zorlayan bir merkez takımı haline geldi. Emre Çolak ve Engin'in delici özellikleri hem savunma bekleri Eboue ve Hakan Balta'nın (evet onun bile) hücuma daha etkili biçimde katılmasını sağladı hem de Selçuk ve Melo'yu rahatlatarak Galatasaray tarihinin en iyi ve verimli orta ikilisini doğurdu. Bu yapıya uygun bir santrfor olan Elmander de 11 gol gibi ortalama bir rakamla sezonu kapatmasına rağmen oynadığı hayati rolle 20-25 gol atan adamın yapacağı katkıdan fazlasını sahaya koydu.

Elbette bu oyun yapısı da kusursuz değildi. Örneğin Galatasaray orta saha üstünlüğünü kabul ettiremediğinden yani merkezi rakibe kaptırdığında pozisyon bulması imkansız hale geliyordu. Bu yüzden bu sezon kanatlarda yaratıcı gücü arttırmak adına Amrabat ve gerektiğinde merkez, gerektiğinde klasik orta saha oyuncusu olarak kullanılabilecek Hamit Altıntop transferlerinde Fatih Terim çok ısrarcı oldu.

Fakat gelinen noktada Galatasaray'ın sonuç alması için geçen seneki oyun yapısına geri dönmesi gerekebilir. Orduspor maçında cezasından dolayı oynayamayan Engin'in sahada olması çok şeyi değiştirirdi. Engin'in en önemli özelliği, beklenmedik yerlere sızması ve öngörülemeyen bir tarzı olması. Sezona mükemmel başlayan Emre de benzer niteliklere sahip bir isim. Yukarıda bahsettiğim gibi 4 merkezli oyun Selçuk ve Melo'nun verimini de kat be kat arttırıyor. Özellikle Melo'daki düşüş sadece kendi fizik durumundan değil, bu oyun yapısından da kaynaklanıyor.

Amrabat, teknik kapasitesi yüksek olsa da hareketleri öngörülebilen bir oyuncu. Ronaldo veya Robben değilseniz bir kanat oyuncusu için öngörülebilir hareket repertuarına sahip olmak, kaliteli ve önündeki kanat oyuncusundan yardım alan bir bekin onu etkisiz kılmasını kolaylaştırıyor. Amrabat'ın bir zorluğu da Hakan Balta'nın hücuma yeterince destek verememesi ki bu noktada Fatih Terim'in sezon başındaki sol bek isteği anlaşılır hale geliyor. Bu yüzden Amrabat, sadece önde olunan maçlarda farkı arttırmak için ikinci yarılarda oyuna alınabilecek ve bu tür maçlarda yıldızlaşabilecek bir görüntü çiziyor. Rahat alan bulduğu Antalyasapor maçındaki oyunu da bunun göstergesi.

Braga maçı

Fatih Terim'in maç öncesindeki açıklamalarının yukarıda bahsettiğim hususları doğrular nitelikte olduğunu düşünüyorum. Bence Emre ve Engin ilk 11'de başlayacak. Elmander umarım iyi durumdadır çünkü bu tür maçlarda onun varlığı çok önemli. Galatasaray, yılların özlemi ve atmosferin etkisiyle korkunç bir pres yapacaktır ilk dakikalarda. Bu pres golü getirirse maçın kalan dakikaları rahat geçecektir Galatasaray için. Çünkü Cluj maçında da görüldüğü üzere Braga hücuma çıktığında geride büyük boşluklar bırakabiliyor. Bu durumda da hoşgeldin Amrabat, hoşgeldin Burak.

Galatasaray'ın normal şartlarda Braga'yı geçmesi gerekiyor ancak oyun istenilen tarzda gelişmezse panik yapmadan disiplini elden bırakmadan oynamak şart. Geçen yıl hiç de olumlu şekilde hatırlanmayan Beşiktaş'ının Quaresma'nın tek santfor oynadığı düzende deplasmanda Braga'yı nasıl perişan ettiğini de hatırlıyoruz. Ancak belki Braga'nın o maçın 60 dakikasını 10 kişiyle oynadığını, rövanşta da İstanbul'da 1-0 kazanıp Beşiktaş'ı zor durumda bıraktığını unutmuş olabiliriz.

Galatasaray İstanbul'daki Şampiyonlar Ligi serüvenine galibiyetle ara vermişti, galibiyetle devam eder umarım.


Share |

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder