28 Ağustos 2013 Çarşamba

Savaşçı forvet Elmander


                                       


Galatasaray’a gelişi de gidişi de sessiz sedasız oldu onun. Ünal Aysal yönetiminin göreve gelir gelmez, Fatih Terim’le dahi anlaşmadan önce, Mayıs 2011’de Bosman kuralından faydalanarak yaptığı ilk transferdi.  

Bir santrfor için göz alıcı gol istatistiklerine sahip değildi. Feyenoord ve Brondby’nin ardından, Premier Lig’de ve Ligue 1’de iddiasız takımlar olan Bolton ve Toulouse’da forma giymiş; Galatasaray öncesi kariyerinde hep sezon başına 10 gol civarında dolaşmıştı.  Gerek bu istatistikler, gerek Fatih Terim tarafından getirilmemiş bir isim olması (hatta istenmediği de söyleniyordu) Galatasaray taraftarının ondan beklentilerini düşük tutmasına yol açmıştı.

Elmander, Galatasaray’daki ilk sezonunda hepsi ligde olmak üzere (Süper Lig+Play-off) 36 maçta 12 gol atarak istikrarını sürdürdü. Fakat onu farklı kılan attığı gollerle yaptığı katkının çok ötesindeydi. Yukarıda değindiğim düşük beklentilerin hepsini boşa çıkaracak şekilde söke söke formayı aldı ve terlettiği her maçta hakkını verdi. Galatasaray’ın tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşadığı 2010-11’in üzerine gelen bu diriliş senesinde, takımın ihtiyacı olan ruhu ortaya koyan, savaşan oyuncuların başında gelerek şampiyonlukta büyük pay sahibi oldu. Her ne kadar sezon bittiğinde Selçuk, Melo, Muslera, Ujfalusi, Semih ve hatta Necati ondan fazla övgüye mazhar olsa da, “savaşçı forvet” kimliğiyle takımın vazgeçilmez bir parçası olarak taraftarların gözünde ayrı bir yer edindi.

2012-13 sezonunda, iki sezon öncesinin enkazından sağlam bir bina dikmeyi başaran Fatih Terim’in Galatasaray’ı, Ünal Aysal yönetiminin vizyonuna da uygun olarak Avrupa’da başarılı olabilmek hedefiyle bu sağlam binayı lüks elemanlarla tefriş etme yoluna gidecekti. Hücum hattına yapılan Burak Yılmaz ve Umut Bulut takviyelerine rağmen, özellikle hücum presteki başarısı ve yüksek temposuyla takımın vazgeçilmez parçalarından biri olmayı başarmıştı Elmander. Fakat 2. yarıda Drogba’nın takıma katılması ve Elmander’in sakatlık problemleri onu takımda 4. sırada düşünülen santrfor konumuna itti. Galatasaray’ın kabuk değiştirerek ısıran bir takımdan teknik kapasiteye dayanan bir takıma evrilmesi Elmander’in rolünü önemsizleştirdi. Elmander sezonu sonuncusu 18. haftada olmak üzere ligde sadece 4 gol atarak kapattı.

Bu yıl da 6+0+4 sistemi olmasaydı, örnek alınacak profesyonelliği ile ihtiyaç halinde görev almak üzere takımda kalabilirdi. Eğer böyle olsaydı eminim birçok maçta ekstra katkı sağlayacaktı. Fakat şimdi oyun karakterine uygun bir lige yine orta sıralar için mücadele edecek bir takım olan Norwich City’e gitti.

Yıllar sonra Elmander’in Galatasaray karnesine bakıldığında, salt rakamlar göz önüne alınırsa, iki sezonda toplam 61 resmi maçta 17 gol 10 asist gibi gibi bir santrfor için vasat bir tabloyla karşı karşıya kalınacak. Halbuki Galatasaray için Elmander’in değeri kağıt üzerinde anlaşılabilecek bir şeyden fazlasıydı. Özellikle ilk sezonunda sahaya koyduğu yürek, azimli mücadelesi ve takım oyununa yatkınlığı ile hatırlanmasını diliyorum.


Bitirirken Elmander’in derbileri sevdiğini, Fenerbahçe’ye de Beşiktaş’a karşı da çok iyi performanslar ortaya koyduğunu ve toplamda Fenerbahçe’ye 2, Beşiktaş’a da 3 gol attığını hatırlatalım. Mükemmel oynadığı ilk Fenerbahçe maçının videosunu, kalitesi yeterince iyi olmasa da, aşağıya ekledim. O maçta attığı gol ve kaçırdıkları onun tüm oyun karakterini yansıtıyor aslında.   Sahanın her yerinde görünen, sürekli golü arayan ve inatçı takibi sonucunda kaptığı topu, yaptığı kötü vuruşa rağmen ağlarla buluşturan adam. Johan Elmander. Her şey için teşekkürler!








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder