Galatasaray’a gelişi de gidişi de sessiz sedasız oldu onun. Ünal Aysal
yönetiminin göreve gelir gelmez, Fatih Terim’le dahi anlaşmadan önce, Mayıs
2011’de Bosman kuralından faydalanarak yaptığı ilk transferdi.
Bir santrfor için göz alıcı gol istatistiklerine sahip değildi. Feyenoord
ve Brondby’nin ardından, Premier Lig’de ve Ligue 1’de iddiasız takımlar olan
Bolton ve Toulouse’da forma giymiş; Galatasaray öncesi kariyerinde hep sezon
başına 10 gol civarında dolaşmıştı. Gerek
bu istatistikler, gerek Fatih Terim tarafından getirilmemiş bir isim olması
(hatta istenmediği de söyleniyordu) Galatasaray taraftarının ondan
beklentilerini düşük tutmasına yol açmıştı.
Elmander, Galatasaray’daki ilk sezonunda hepsi ligde olmak üzere (Süper
Lig+Play-off) 36 maçta 12 gol atarak istikrarını sürdürdü. Fakat onu farklı
kılan attığı gollerle yaptığı katkının çok ötesindeydi. Yukarıda değindiğim
düşük beklentilerin hepsini boşa çıkaracak şekilde söke söke formayı aldı ve
terlettiği her maçta hakkını verdi. Galatasaray’ın tarihinin en kötü
sezonlarından birini yaşadığı 2010-11’in üzerine gelen bu diriliş senesinde, takımın
ihtiyacı olan ruhu ortaya koyan, savaşan oyuncuların başında gelerek şampiyonlukta
büyük pay sahibi oldu. Her ne kadar sezon bittiğinde Selçuk, Melo, Muslera, Ujfalusi,
Semih ve hatta Necati ondan fazla övgüye mazhar olsa da, “savaşçı forvet” kimliğiyle
takımın vazgeçilmez bir parçası olarak taraftarların gözünde ayrı bir yer
edindi.
2012-13 sezonunda, iki sezon öncesinin enkazından sağlam bir bina dikmeyi
başaran Fatih Terim’in Galatasaray’ı, Ünal Aysal yönetiminin vizyonuna da uygun
olarak Avrupa’da başarılı olabilmek hedefiyle bu sağlam binayı lüks elemanlarla
tefriş etme yoluna gidecekti. Hücum hattına yapılan Burak Yılmaz ve Umut Bulut
takviyelerine rağmen, özellikle hücum presteki başarısı ve yüksek temposuyla takımın
vazgeçilmez parçalarından biri olmayı başarmıştı Elmander. Fakat 2. yarıda
Drogba’nın takıma katılması ve Elmander’in sakatlık problemleri onu takımda 4.
sırada düşünülen santrfor konumuna itti. Galatasaray’ın kabuk değiştirerek
ısıran bir takımdan teknik kapasiteye dayanan bir takıma evrilmesi Elmander’in
rolünü önemsizleştirdi. Elmander sezonu sonuncusu 18. haftada olmak üzere ligde
sadece 4 gol atarak kapattı.
Bu yıl da 6+0+4 sistemi olmasaydı, örnek alınacak profesyonelliği ile
ihtiyaç halinde görev almak üzere takımda kalabilirdi. Eğer böyle olsaydı
eminim birçok maçta ekstra katkı sağlayacaktı. Fakat şimdi oyun karakterine
uygun bir lige yine orta sıralar için mücadele edecek bir takım olan Norwich
City’e gitti.
Yıllar sonra Elmander’in Galatasaray karnesine bakıldığında, salt rakamlar göz
önüne alınırsa, iki sezonda toplam 61 resmi maçta 17 gol 10 asist gibi gibi bir
santrfor için vasat bir tabloyla karşı karşıya kalınacak. Halbuki Galatasaray
için Elmander’in değeri kağıt üzerinde anlaşılabilecek bir şeyden fazlasıydı.
Özellikle ilk sezonunda sahaya koyduğu yürek, azimli mücadelesi ve takım
oyununa yatkınlığı ile hatırlanmasını diliyorum.
Bitirirken Elmander’in derbileri sevdiğini, Fenerbahçe’ye de Beşiktaş’a
karşı da çok iyi performanslar ortaya koyduğunu ve toplamda Fenerbahçe’ye 2,
Beşiktaş’a da 3 gol attığını hatırlatalım. Mükemmel oynadığı ilk Fenerbahçe
maçının videosunu, kalitesi yeterince iyi olmasa da, aşağıya ekledim. O maçta
attığı gol ve kaçırdıkları onun tüm oyun karakterini yansıtıyor aslında. Sahanın
her yerinde görünen, sürekli golü arayan ve inatçı takibi sonucunda kaptığı
topu, yaptığı kötü vuruşa rağmen ağlarla buluşturan adam. Johan Elmander. Her
şey için teşekkürler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder