11 Haziran 2012 Pazartesi

Euro 2012: D Grubu

D Grubu: Ukrayna, İsveç, İngiltere, Fransa



Yazıyı öyle bir geciktirdim ki neredeyse ilk maçlara yetiştirmem mümkün olmayacaktı. Neyse ki D Grubu'ndaki takımlar henüz sahaya çıkmadı, ben de bu yazının esas konsepti olan "öngörü" niteliğini kaybetmemeyi başardım.

Evsahibi Ukrayna aslında çektiği kura için kendini şanslı hissedebilirdi; diğer evsahibi Polonya'nın çektiği kura ve  kendilerinin ciddi bir gerileme içinde olduğu hesaba katılmasaydı. Mamafih, Ukrayna turnuvaya ciddi sıkıntılar içinde giriyor. Ülke zaten eski Başbakan Yulia Timoşenko'nun durumu ve Cumhurbaşkanı Yanukoviç'in "otoriter" eğilimleri yüzünden Batı'nın ağır eleştirileri altında. Birçok ülke de siyasi düzeyde turnuvayı boykot edeceğini açıkladı. Turnuva öncesindeki dönem tesislerin yetişip yetişmeyeceği sıkıntılarıyla geçmiş, birkaç ay önce de sokak hayvanlarının turnuvanın bekası için katledildikleri haberleri sosyal medyayı kaplamıştı. Neticede, Ukrayna evsahibi sempatisini haiz değil Avrupa kamuoyunda, futbol takımı bu sempatiyi sahada kazanabilir mi? Tymoschuk ve Shevchenko gibi saygı duyulacak üst düzey profesyonelleri saymazsak zor görünüyor. Neden mi? Çünkü, takım altın yılları geride bıraktı ve Aliev, Garmash gibi isimleri saymazsak kendini yenilenmeyi başaramadı. Futbolculuk kariyerine ne kadar saygı duysak da Blokhin, takımın oyun anlayışını da yenileyemedi. Ukrayna, çok statik ve düz bir futbol oynuyor. Ne bugünün futbolunun gerektirdiği hıza ne de tempoyu kontrol etmelerini sağlayacak pas kalitesine sahipler. Savunmaları da zayıf. yine de oyunun kaderini değiştirebilecek oyuncuları ve üst düzey bir fizik kaliteleri var. İlk maç evsahibi olmanın hevesiyle İsveç önünde alabilecekleri bir galibiyet öngörülen kaderi terse çevirebilir, ama bunun kolay olmadığını düşünüyorum. Sanırım en iyi senaryo, en azından ülke futbolunun efsane ismi Shevchenko'nun kariyerine kendi evinde gollerle veda etmesini dilemek olacak.

İsveç, turnuvaya en iyi 2. kontenjanından geldi. Elemelerde Hollanda yerine başka bir takıma düşselerdi gayet rahat grup lideri olabileceklerinin de sinyalini verdiler. İsveç'i konuşurken İbrahimoviç'i bir kenara takımın bütününü bir kenara koymak lazım. Kaleci Isaakson ve stoper Mellberg'in eskisine göre bir hayli gerilemiş olduğunu görmezden gelirsek, çok iyi bir takım kimyası var karşımızda. İskandinav ekolünün temel özelliklerini taşıyan ve aynı zamanda hızlı ve hücumu seven bir takım. Ljungberg ve Larsson gibi isimlerin Lagerback'ın sıkıcı takımı yerine Hamren'in takımında oynayabilmiş olmalarını isterdim.Ibrahimoviç'i bir parantez açmak lazım demiştim, ondan bahsedelim. Onun milli takımı sahiplendiğini ve kaptan olmanın sorumluluğunu yerine getirmek için çalışacağını biliyoruz, Avrupa'nın en yetenekli 7-8 oyuncusu arasında olduğunu da. Eğer Ibrahimoviç, standardının üzerine çıkıp, kendisini turnuvanın yıldızı yapabilecek, fark yaratabilecek bir performansı sahaya koyabilirse, İsveç hayal ettiğinin çok ötesinde yerlere gidebilir. Son olarak, Elmander'i büyük bir heyecanla izleyeceğimi de belirtmeden geçemeyeceğim.

Grubun babalarına gelince, ilginçtir Euro 2004'te de grubun açılış maçında karşılaşmışlar, İngilizlerin daha iyi oynadıkları maçı Zidane&Henry farkı Fransızlara getirmişti. Fransa, Euro 2008 ve Dünya Kupası'nda yaşadığı ve kabağın çoğunlukla haklı nedenlerle Domenech'in başına patladığı kabusların ardından, teknik adam olarak rüştünü ispat etmiş ve geçen yıl yaşanan ırkçılık temelli tartışmalarda da krizi iyi yöneterek saygınlığını korumayı başaran Laurent Blanc yönetiminde yenilenmeyi başarmış olarak Ukrayna'ya geliyor. Kadro, yedeklerle birlikte düşünüldüğünde derin ve göz kamaştırıcı. Savunma hattı yeterince sağlam, hücumda ise Fransa U17 takımını 2004'te Avrupa Şampiyonluğu'na taşıyan Nasri-Ben Arfa-Menez-Benzema dörtlüsü buluşup yanlarına Ribery'i de almış şekilde karşımızda olacaklar. Blanc, sistemi oturttuktan sonra 20 maçtır yenilmediklerini ve hazırlık maçlarının en sükse yaratan takımı olduklarını da es geçmemek lazım. Fransa, turnuvadaki takımlar arasında oyunun yönünü en efektif ve en hızlı biçimde değiştiren takım. Üstelik bitirici noktada da sağlam isimler var ve özellikle Benzema çok formda. İngiltere'yi yenmeyi başarırlarsa havaya girip finale doğru yürüyebilirler. Şu ana kadar Almanya ve İspanya'yı izlemiş olarak, konuşmak için erken olsa da bu ihtimali göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.

İngiltere, dünyada hakkında en çok konuşulan, spekülasyon ve dedikodu üretilen milli takım belki de. Bunun temel sebebi "düşman başına" diyebileceğimiz bir medya. Buna karşılık ortada enteresan bir paradoks var. Dünyanın en çok bilinen takımının, Hudgson yönetiminde nasıl bir anlayışla sahada olacağı, neler yapacağı meçhul, tam bir kapalı kutu yani. Üstelik bu kez beklentiler düşük. Turnuva öncesinde bir takımın başına gelebilecek bütün aksiliklerin onları bulmuş olması da cabası. Detaylara girmiyorum, dostum Çetin Cem Yılmaz'ın yazısında en leziz halini bulabilirsiniz. Bu duruma epik bir hikaye yakışır artık. İlk 2 maç cezasından ötürü oynayamayacak Rooney'nin son maçta Ukrayna karşısında son dakika golüyle takımını Çeyrek Final'e çıkarması sonra havaya giren İngiltere'nin finale yükselip penaltılarla kaybetmesi gibi...Umarım en kötü senaryo olup da Fransa ve İsveç'e yenilip evine dönmez İngiltere. Umarım diyorum, çünkü olmayacak bir şey değil.




Share |

8 Haziran 2012 Cuma

Euro 2012: C Grubu

C Grubu: İspanya, İtalya, Hırvatistan, İrlanda Cum.



C Grubu'ndaki takımların kendi aralarındaki istatistiklere bakıldığında, grubun ilginç bir kimyasının olduğu görülüyor. İspanya'nın İtalya'yı uzun süredir yenememesi (Euro 2008'de penaltılarla geçmişlerdi), İtalya'nın Hırvatistan'a karşı galibiyetinin olmaması, İrlanda'nın başında tunuvanın en tecrübeli hocası efsane İtalyan Trapattoni'nin bulunması ilginç karşılaşmaları beraberinde getirecek. Gennellikle yorumlarda grubu İspanya'nın rahatlıkla lider bitireceği, yeni bir şike skandalı ile sarsılan İtalya ile 2.lik mücadelesi yapacak Hırvatistan'ın bir adım önde olduğu, herkesin kadro istikrarı ve bir nevi kulüp takımı olması yönüyle övdüğü İrlanda'nın ise sürpriz kovalayacağı yazılıyor. Bakalım sürpriz olacak mı?

İspanya için fazla söylenecek bir şey yok. 2008 ve 2010'un şaöpiyon takımı ana omurgasını koruyarak geldiği bu turnuvanın da favorisi. Puyol'un eksikliği iyi ve tecrübeli bir stoperden öte, takımın hırs ve yürek açısından geri kalmasına yol açacak. Şöyle bir örnekle somutlaştırırsam; Galatasaray, Bülent Korkmaz'dan çok daha kaliteli stoperler bullabilirdi ama Bülent Korkmaz olmadan UEFA'yı alamazdı. Villa'nın eksikliği ise oyun anlayışı açısından daha büyük handikap. Llorente ne kadar iyi bir santrfor olsa da Villa'nın uyumunu yakalaması zor. Bu noktada, kabus gibi 2 sezon geçiren ve ancak toparlanmaya başlayan Torres'in performansı çok önemli. Şahsen kendisinin dünyanın en iyilerinden biri olduğunu yeniden düşündürecek bir performans sergileyebileceğini düşünüyorum. Aksi halde, Soldado ve Adrian'ın niye kadroda olmadığı daha çok sorgulanacaktır. Del Bosque, orta saha kurgusunu genelde bozmuyor. Xabi Alonso-Busquets bir arada oynadığında ben takımın akıcılığının olumsuz etkilendiğini düşünüyorum. Hücum hattı çok hareketli olan Almanya gibi takımlar dışında bu formasyon yerine Xabi-Xavi-Iniesta ile oynamak ve ileri hattı da Silva-Torres-Mata şeklinde luşturmak daha akla yatkın geliyor bana. İspanya, 2010'da ilk maçını kaybetmişti ama sonrasında kayıpsız Dünya Kupası'na uzanmıştı. Şimdi İtalya'ya yenilseler dahi aynı şekilde toparlayacaklarını, kabus görmeyeceklerini tahmin ediyorum.

İtalya turnuvanın en heyecan verici takımlarından. Avrupa futbolunun klasik "büyüklerinden" biri olmalarına rağmen bu turnuvaya tabir caizse süngüsü düşmüş bir halde geliyorlar. Liglerinin son yıollarda ivme kaybetmesi, bitmek bilmeyen şike skandalları, yıldız yetiştirmekte zorlanan bir ekol ve daha nice sebep İtalya'yı geride bırakıyor. İşte onların da heyecan verici yönü bu noktada başlıyor. Prandelli, gerek bugüne kadar sahaya yansıttığı futbol aklı ve elemelerdeki göz kamaştıran performansla, gerek şike meselesindeki tutumuyla birçok futbolseverin sempatisini kazandı. Elit ligler arasında 3-5-2'nin en sık rastlandığı yerin Serie A olmasından hareketle, Prandelli'nin bu sistemi seçmesi ihtimal dahilindeydi ama muhtemelen orta üçlünün teknik kapasitesine güvenerek 4-3-1-2 oynayacaklar. O bahsedilen "1" (muhtemelen Montolivo oynayacak) Del Piero ve Totti kalitesinin çok uzağında. Diğer yandan savunma hattı da isim isim bakıldığında "savunma" kitabını yazmış bir ülke için zayıf kalıyor. Buffon'un tartışılamz kalitesi bir yana, İtalya'nın kaderini forvet hattının başarısı belirleyecek. Burada iki enteresan öykü var. Sürekli kaybolup gitmenin kıyısından dönen "kötü çocuk" Balotelli ve ağır bir rahatsızlığın ardından sahalara dönen Cassano. İkisi de birbirinden yetenekli olan bu isimlerle yola çıkmak riskli ama birinden biri bile Haziran 2012'nin hikayesinde başrolü üstlenmeye niyetlense, İtalya'yı bulutlatın öteisne taşıyabilir. Şahsen böyle bir hikayeyi okumak isterdim.

Hırvatistan, katıldığı ilk büyük turnuva olan 1998'den beri tarafsız futbolseverlerin çok sevdiği bir takım olagelmiştir. Her zaman hücumu düşünen, teknik yönü ön planda bir ekol olan Hırvatistan'ın Biliç yönetiminde Euro 2012'ye gelen kadrosu da bu yapıda. Bu yüzden turnuvanın gizli favorilerinden olarak gösteriliyorlar. Avrupa'nın en iyi kanat oyuncularından Srna, yetenekli orta saha oyuncuları Modriç, Rakitiç, Perisic ve Krajncar ve hücumda bu sezonun ikinci yarısında Everton'da harikalar yaratan Jelavic, Mandzukic ve Eduardo. Buna mukabil, Kovac futbolu bıraktıktan sonra, bu tür takımlar için hayati önemi haiz çapa rolünde ciddi bir sorun yaşıyorlar. Ayrıca savunma da yeterince güvenilir değil, Beşiktaş'ın gözleri görmüyor diye gönderdiği Gordon ve diğer stoperler fazlasıyla ağır. Bir konu daha var ki, onu da söylemeden geçemeyeceğim. Biliç, belki rock gitaristi olmasından belki de tarzı ve karizmasından bir mit oluşturmuş durumda ama onu o kadar da başarılı bulmuyorum açıkçası. Euro 2008'de Almanya'yı yenerek gruptan çıktılar ama yarı finale gidemediler (tamam çok istisnai bir maçtı ama neticede Türkiye'yi yenemediler) sonrasında 2010 Dünya Kupası'na gruplarını 3. sırada bitirip kalamadılar, 2012 elemelerinde de hiç parlak bir görüntü çizmeyip, play-off'ta Türkiye'yi en kötü haliyle yakalayıp 2008'in intikamını aldılar. Kısacası Hırvatistan bana biraz "overrated" geliyor, bunu da mahcup olmayı göze alarak açıkça söylüyorum. O yüzden     gruptan çıkmakta zorlanacakları kanısındayım.

İrlanda, turnuvanın en yaşlı takımlarından biri. Bunun temel sebebi, Trapattoni'nin hep bildiği oyuncularla, belirli bir düzene sadık kalarak, bir kulüp takımını yönetir gibi bir tarz benimsemesi. Yılların Robbie Keane'i ve zaman zaman parlayan McGeady dışında Premier Lig'in vasat takımlarında oynayan oyuncular takımın ağırlığını oluşturuyor. Kısacası, Euro 2004'te Yunanistan "Rehhagel'in takımı" idiyse, bu takım da  "Trapattoni'nin takımı" olacak. İlk maçta Hırvatistan'ı yenmeyi başarabilirlerse ilginç işlere imza atabilirler. Bu durumda 18 Haziran akşamı Trapattoni için ülkesine karşı ilginç bir sınava dönüşebilir. Unutulmasın Euro 88'de Jackie Charlton, İrlanda'nın başında ülkesi İngiltere'yi yenerek onları kupadan elemeyi başarmıştı.

Gözler belki ölüm grubunda olacak ama bu grubun da ilginç hikayeler vaat ettiği kesin.







Share |

7 Haziran 2012 Perşembe

Euro 2012: B grubu

B Grubu: Almanya, Portekiz, Hollanda, Danimarka



Turnuvanın Ölüm Grubu'na hoş geldiniz. Euro 2012'nin en büyük üç favorisinden ikisini ve Avrupa'nın en iyi futbolcusunu barındıran bir takım burada. Bitmedi, hiçbir grupta üç eski şampiyonlardan birden yok. Dahası, Almanya ve Hollanda arasındaki çetin ezeli rekabet, Portekiz'in 1996'dan beri katıldığı tüm şampiyonalarda gruptan çıkmayı başarması, Danimarka'nın grupta Portekiz'i geçerek lider bitirmiş olması durumu kızıştırıyor.


Normal şartlar altında Almanya ve Hollanda'nın ilk iki sırayı alması bekleniyor elbette. İlk maçı kendi aralarında oynamayacak olmaları da, ilk maçlarını kazanmaları halinde, onlar için bir avantaj. Ancak, ilk maçta olası bir puan kaybı 13 Haziran gecesi Kharkiv'deki randevuyu 1988 veya 1990'ı hatırlatan bir ölüm kalım maçına dönüştürebilir.

Almanya, Avrupa Şampiyonaları tarihinin en başarılı ülkesi ve son finalist. 2066'dan beri gözle görülür bir değişim ve gençleşme süreci geçirerek kafalardaki sıkıcı imajı silip, hızlı ve heyecan verici bir takıma dönüştüler. Euro 2012, bu gençleşme sürecinin şahikası olacak zira Almanya turnuvadaki en genç kadroya sahip. Bugüne kadar bu tür turnuvalarda en genç takımın aynı zamanda en büyük favori olduğuna rastlanılmış mıdır, emin değilim. Almanya, Löw'ün ana çizgiyi bozmadan sürekli zenginleştirdiği bir oyun anlayışıyla hızlı ve iştahlı bir oyun oynuyor. Pas oyunuyla süratli oyunu birleştiriyor, kazandığı maçları çok kolaymış izlenimi vererek kazanıyor. Oyun tarzı bir nevi Real Madrid'e benziyor. Ronaldosuz ve daha kollektif bir versiyonuna. Takımın yıldızı Mesut Özil, hiçbir zaman "one man show" şeklinde sahne almayıp, düzen içinde fark yaratan bir isim. İdeal 11 haricinde Götze, Reus, Schürrle gibi patlamaya hazır genç yıldızlar Almanya'nın en önemli artılarından biri olacak.

Portekiz kağıt üzerinde göz kamaştırıcı bir kadroya ve sağlam hücum silahlarına sahip. Ancak takım uyumunda eksik bir şeyler var. Bence en önemli sorun santrfor eksikliği. Almeida veya Postiga, Nani ve Ronaldo'nun oynadığı bir forvetin tamamlayıcısı olacak nitelikte değiller. Ben Bento'nun yerinde olsam belki Ronaldo'yu kanat yerine santrfor olarak kullanıp, oyunu daha çok kendi alanımda kabul eden ve hızlı ataklara dayalı bir oyun düzeni kurardım. Çünkü Portekiz oyunun merkezini ne kadar ileri taşırsa, savunması o kadar açık veriyor. Bunu önlemek için Veloso, Moutinho, Meireles üçlüsünün bir yandan kendi standartlarının üzerine çıkması diğer yandan da kendi aralarında ve savunma hattıyla uyum içinde oynayabilmeleri gerekiyor. Yine de Cristiano Ronaldo'nun olduğu takım her ana her şeyi yapabilir.

Hollanda hakkında objektif değerlendirme yapmam zor. 1988'in unutulmaz kadrosu beni bu tür turnuvalarda bir portakal müptelası yaptı ve vazgeçmeden onları destekledim. Bu yıl forma bile aldım ama bugüne kadar şampiyonluk göremedim, ayrı. Bu süreçte büyük yıldızlar da gördük vasat kadrolar da. Çoğu zaman göze hoş gelen ve sonuç alamayan bir takım vardı. Van Maarwijk bu döngüyü 2010 Dünya Kupası'nda kırdı. Topa hakim olan ve orta tempolu bir pas oyunun tercih eden yapı 1978'den bu yana Hollanda'yı Dünya Kupası'ndaki ilk finaline taşıdı. Aynı anlayış ve büyük ölçüde aynı kadro devam ediyor ama önemli farklar var. Birincisi o yıl kariyerlerinin zirvesini gören Sneijder ve Robben biraz gerilediler. İkincisi takım 2 yıl daha yaşlandı, Sneijder ve Robben henüz 30'u görmediler ama yine de yaş önemli bir faktör. Avantajlar ise Huntelaar ve Van Persie'nin çok iyi birer sezonu geride bırakmış olmaları. Santrforda hangisi oynayacak merak diyorum. Acaba 2006 Dünya Kupası'nda Van Nistelrooy'un santrdor, Van Persie'nin sol açık oynadığı düzen uygulanabilir mi?

Danimarka'nın kadrosu gruptaki en zayıf ve hücum anlamında en kısır kadro gibi görünse de, uzun yıllardır takımın başında olan bir teknik direktör ve birlikte oynama alışkanlığı olan oyuncuların getirdiği avantajla gruptan çıkmak için mücadele edecekler. İlk maçta Hollanda'dan puan alırlarsa, Portekiz'i yenip bir anda avantajlı konuma da gelebilirler. Sağlam bir savunma hattı olmasına karşın, hücum hattında sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Tüm takım Eriksen'in ayağına bakıyor gibi bir hava var ama bence ne kadar umut vaat etse de Eriksen bir Laudrup değil... Bir diğer konu da kaleci Sorensen’in sakatlığı. Bence Danimarka için avantaja dönüşebilir bu durum, çünkü tecrübesine rağmen maç kurtaran yapıda bir kaleci değil Sorensen. Bu tür fırsatlar, yıldızların doğuşuna yol açabilir, bu yüzden Lindegaard'ı dikkatle izleyelim derim.

Sonuçta keyifli maçlar olsa da bu grupta sürpriz olacağını sanmıyorum. Almanya ve Hollanda gruptan el ele çıkıp, hatta çapraz eşleşmedeki rakiplerini de eleyerek yarı finale giderler gibime geliyor.

Share |

6 Haziran 2012 Çarşamba

Euro 2012: A Grubu

A Grubu: Polonya, Yunanistan, Rusya, Çek Cumhuriyeti



Ev sahibi iddiası az bir takım ise, onun bulunduğu grup tüm takımlar için cazip bir yer haline gelir. A Grubu da Avrupa futbolunun "marka" takımlarından veya turnuvanın favorilerinden herhangi birini barındırmadığı için ilk bakışta biraz renksiz görünebilir. Bu takımlardan herhangi birinin çapraz eşleşmedeki rakiplerini aşıp yarı final oynamaları büyük sürpriz olur.

Ancak yine de birbirine yakın takımların sürprizlere açık mücadelesi keyif verecektir. Bu grupta maçların az gollü geçeceğini tahmin ediyorum. Evsahibi Polonya kendi açısından daha iyi bir gruba düşemezdi. Bu yüzden çıkmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Eleme maçlarında izlemediğimiz için oyun anlayışları hakkında net bir fikrimiz yok. Herkesin bildiği bir Lewandowski var ama o da gerçekten Avrupa'nın elit forvetlerinden biri mi, yoksa sadece Klopp'un makine gibi işleyen düzeninin iş gören bir parçası mı bu turnuva sonunda anlayacağız.

Yunanistan fazla ışık vermiyor gibi görünse de elemelerdeki performansları göz kamaştırıcı. Yine de eskilerin dediği gibi "atan" ve "tutan" iyi olacak düşüncesini benimsersek, takımın en zayıf iki halkası kaleci ve santrforu olduğundan gruptan çıkmalarını zor görüyorum.

Rusya 4 yıl önceki kadrosundan fazla bir şey kaybetmedi ve bahis sitelerine göre de grubun net favorisi. Dick Advocaat iyi bir hoca ama hollanda deneyimi sonrası bu tür turnuvalarda ona güvenmiyorum. Çek Cumhuriyeti'ni yenemezlerse gruptan çıkmalarının zorlaşağı kanısındayım. Zira 2. maçta Polonya ile oynayacaklar. CSKA'lı Dzagoev, potnasiyeli çok yüksek bir oyuncu belki 2008 Arshavin etkisi yaratabilir. O zaman da işler kolaylaşır.

Çek Cumhuriyeti, Avrupa Şampiyonaları'nda hep (Euro 2008'de kırk yılda bir gerçekleşecek bir maçta bize kaybetmelerinin haricinde) beklentilerin üzerine çıkmayı bilmiştir. Fakat bu kez kadroları zayıf görünüyor. Rosicky, Baros, Plasil gibi isimler 2004 standartlarının çok uzağındalar. Yine de savunmaların ön plana çıkacağı bir grubun en iyi kalecisine sahip olmaları büyük avantaj.

Ezcümle, Polonya ve Rusya bir adım önde gibi görünse de, Çek Cum.-Rusya maçının ardından değerlendirmeleri gözden geçirmekte fayda var.

Share |

Euro 2012 geri sayım




Euro 2012'nin başlamasına saatler kaldı. Başlama vuruşunun yapılamsından itibaren kadrolar hakkındaki tüm değerlendirmeler, tahminler, sürpriz adayları v.s. üzerindeki sohbetler susacak, klişe bir tabirle söylersek futbol topu konuşmaya başlayacak.

Son 10-15 günlük dönem hazırlık maçları furyasıyla geçti. Gerek antrenörler kafalarındaki son taktiksel denemeleri yaptığından, gerek oyuncuların akılları "asıl" turnuvada olduğundan futbolseverler için biraz tatsızdı bu süreç. Birçok beklenmedik sakatlık da bu tadı kaçıran unsurlardan biri oldu elbette.

Hazırlık maçlarının bir diğer ilgi çeken noktası da sürpriz sonuçlardı. Almanya'nın İsviçre'den 5 gol yemesi, Hollanda'nın evinde Bulgaristan'a yenilmesi, Rusya'nın İtalya'yı 3-0 ile dağıtması, Türkiye'nin 60 bin hevesli taraftarın önünde Portekiz'i Lizbon'dan Polonya'ya 3-1 mağlubiyetle uğurlaması özellikle şaşırtıcıydı. Ancak bunların hiçbirinin Euro 2012'ye yansımayacağını biliyoruz. Zira turnuvaların atmosferi çok farklıdır ve turnuva takımı olmak başka bir kimliktir. Hele Avrupa Şampiyonları'nın niteliği daha da ilginçtir. İlk maçlardan sonra dahi net bir yargıya varmak zordur çünkü. Euro 2008'de bizim ve Rusya'nın performanslarına bakılırsa dediğim daha net anlaşılır.

Gruplara hakkında düşüncelerimi kısa postlar halinde paylaştım. Son söyleyeceğimi başta söylemem gerekirse, tarihteki en sempatik Almanya'nın şampiyonluğa uzanacağını düşünüyorum. Ben her zamanki gibi Hollanda'nın yanındayım. 13 Haziran'da gruptaki kapışmayı iple çekiyorum. Sürpriz bir takım söylemek gerekirse, ne kadar sürpriz sayılır bilemem ama Fransa'nın kupayı alabileceğini düşünüyorum.

Bu kadar muhabbet yeter, gruplara geçme vaktidir...

Share |

1 Haziran 2012 Cuma

Euro 2012'ye doğru: 17. takım fantezisi



Dünya Kupası veya Avrupa Futbol Şampiyonası'ndaki maçları izlemenin kendisi kadar zevkli olmasa da, turnuvanın başlama vuruşu yaklaştıkça artan heyecan, grup ve takımların değerlendirmeleri, favoriler ve sürprizler hakkında yapılan geyikler vs. de büyük bir keyif.

Euro 2012'nin başlamasına bir hafta kala kadroların da artık kesinleşmesiyle sabırsızlanmaya başladık. Bu süreçte grup ve takımlar hakkındaki görüşlerimi sonraki postlarda yazmaya çalışacağım. Ama bu yazıların öncesinde ufak bir fantezi yapıp, UEFA'ya bağlı ülkelerin vatandaşı olup da bu turnuvaya katılamayacak oyunculardan 23'ünü seçip hayali bir 17. takım oluşturdum.

Bu takımda, kadrolar açıklandıktan sonra sakatlık, formsuzluk, hoca tercihi vs. çeşitli sebeplerle oynayamayacak isimleri Puyol, Ferdinand, Adrian Lopez ..vb. dışarda tutup, sadece ülkeleri Euro 2012'ye katılamayan oyuncuları seçtim ve ülke dağılımını mümkün olduğunca geniş tutmaya çalıştım. 




Kadro aşağıda. Acaba turnuvaya katılma imkanları olsaydı, nereye kadar gidebilirlerdi? İyi bir uyum olursa en az yarı final oynarlardı bence.

Kaleciler:
-Volkan Demirel(Türkiye-Fenerbahçe)
-Thibaut Courtois (Belçika-A.Madrid)
-Craig Gordon (İskoçya-Sunderland)

Savunma:
-Branislav Ivanovic (Sırbistan-Chelsea)
-Stephan Lichtsteiner (İsviçre-Juventus)
-Vincent Kompany (Belçika-Man City)
-Neven Subotic (Sırbistan-B. Dortmund)
-Christian Chivu (Romanya-Inter)
-John Arne Riise (Norveç- Fulham)
-David Alaba (Avusturya- Bayern Münih)


Orta saha:
-Aaron Ramsey (Galler-Arsenal)
-Gareth Bale (Galler-Tottenham)
-Steven Fletcher (İskoçya-Man Utd)
-Nuri Şahin (Türkiye-Real Madrid)
-Arda Turan (Türkiye-Atletico Madrid)
-Gökhan İnler (İsviçre-Napoli)
-Miralem Pjanic (Bosna Hersek-Roma)
-Eden Hazard (Belçika-Lille*Chelsea)
-Marek Hamsik (Slovakya-Napoli)
-Xerdan Shaqiri (İsviçre-Basel*Bayern Münih)

Forvet:
-Edin Dzeko (Bosna Hersek-Man City)
-Dimitar Berbatov (Bulgaristan-Man Utd)
-Marko Vucinic (Karadağ-Juventus)


Dediğim gibi dengeli bir dağılım yapmaya çalıştım. 13 ülkeden oyuncu var. Türkiye, Belçika ve İsviçre'den 3'er oyuncu var. Aslında Burak Yılmaz, Selçuk İnan gibi isimler de yakışırdı ama denge kurdum bir şekilde.

Ben olsam bu takımın ilk 11'ini şu şekilde kurardım:


------------------------Volkan----------------------

Ivanovic------Kompany-------Chivu-----------Alaba

--------------Fletcher---------Nuri-----------------

Hazard-------------------Hamsik-------------------Bale

-----------------------Dzeko---------------------------





                                          Yedek bıraktığım için üzgünüm:)












Share |