C Grubu: İspanya, İtalya, Hırvatistan, İrlanda Cum.
C Grubu'ndaki takımların kendi aralarındaki istatistiklere bakıldığında, grubun ilginç bir kimyasının olduğu görülüyor. İspanya'nın İtalya'yı uzun süredir yenememesi (Euro 2008'de penaltılarla geçmişlerdi), İtalya'nın Hırvatistan'a karşı galibiyetinin olmaması, İrlanda'nın başında tunuvanın en tecrübeli hocası efsane İtalyan Trapattoni'nin bulunması ilginç karşılaşmaları beraberinde getirecek. Gennellikle yorumlarda grubu İspanya'nın rahatlıkla lider bitireceği, yeni bir şike skandalı ile sarsılan İtalya ile 2.lik mücadelesi yapacak Hırvatistan'ın bir adım önde olduğu, herkesin kadro istikrarı ve bir nevi kulüp takımı olması yönüyle övdüğü İrlanda'nın ise sürpriz kovalayacağı yazılıyor. Bakalım sürpriz olacak mı?
İspanya için fazla söylenecek bir şey yok. 2008 ve 2010'un şaöpiyon takımı ana omurgasını koruyarak geldiği bu turnuvanın da favorisi. Puyol'un eksikliği iyi ve tecrübeli bir stoperden öte, takımın hırs ve yürek açısından geri kalmasına yol açacak. Şöyle bir örnekle somutlaştırırsam; Galatasaray, Bülent Korkmaz'dan çok daha kaliteli stoperler bullabilirdi ama Bülent Korkmaz olmadan UEFA'yı alamazdı. Villa'nın eksikliği ise oyun anlayışı açısından daha büyük handikap. Llorente ne kadar iyi bir santrfor olsa da Villa'nın uyumunu yakalaması zor. Bu noktada, kabus gibi 2 sezon geçiren ve ancak toparlanmaya başlayan Torres'in performansı çok önemli. Şahsen kendisinin dünyanın en iyilerinden biri olduğunu yeniden düşündürecek bir performans sergileyebileceğini düşünüyorum. Aksi halde, Soldado ve Adrian'ın niye kadroda olmadığı daha çok sorgulanacaktır. Del Bosque, orta saha kurgusunu genelde bozmuyor. Xabi Alonso-Busquets bir arada oynadığında ben takımın akıcılığının olumsuz etkilendiğini düşünüyorum. Hücum hattı çok hareketli olan Almanya gibi takımlar dışında bu formasyon yerine Xabi-Xavi-Iniesta ile oynamak ve ileri hattı da Silva-Torres-Mata şeklinde luşturmak daha akla yatkın geliyor bana. İspanya, 2010'da ilk maçını kaybetmişti ama sonrasında kayıpsız Dünya Kupası'na uzanmıştı. Şimdi İtalya'ya yenilseler dahi aynı şekilde toparlayacaklarını, kabus görmeyeceklerini tahmin ediyorum.
İtalya turnuvanın en heyecan verici takımlarından. Avrupa futbolunun klasik "büyüklerinden" biri olmalarına rağmen bu turnuvaya tabir caizse süngüsü düşmüş bir halde geliyorlar. Liglerinin son yıollarda ivme kaybetmesi, bitmek bilmeyen şike skandalları, yıldız yetiştirmekte zorlanan bir ekol ve daha nice sebep İtalya'yı geride bırakıyor. İşte onların da heyecan verici yönü bu noktada başlıyor. Prandelli, gerek bugüne kadar sahaya yansıttığı futbol aklı ve elemelerdeki göz kamaştıran performansla, gerek şike meselesindeki tutumuyla birçok futbolseverin sempatisini kazandı. Elit ligler arasında 3-5-2'nin en sık rastlandığı yerin Serie A olmasından hareketle, Prandelli'nin bu sistemi seçmesi ihtimal dahilindeydi ama muhtemelen orta üçlünün teknik kapasitesine güvenerek 4-3-1-2 oynayacaklar. O bahsedilen "1" (muhtemelen Montolivo oynayacak) Del Piero ve Totti kalitesinin çok uzağında. Diğer yandan savunma hattı da isim isim bakıldığında "savunma" kitabını yazmış bir ülke için zayıf kalıyor. Buffon'un tartışılamz kalitesi bir yana, İtalya'nın kaderini forvet hattının başarısı belirleyecek. Burada iki enteresan öykü var. Sürekli kaybolup gitmenin kıyısından dönen "kötü çocuk" Balotelli ve ağır bir rahatsızlığın ardından sahalara dönen Cassano. İkisi de birbirinden yetenekli olan bu isimlerle yola çıkmak riskli ama birinden biri bile Haziran 2012'nin hikayesinde başrolü üstlenmeye niyetlense, İtalya'yı bulutlatın öteisne taşıyabilir. Şahsen böyle bir hikayeyi okumak isterdim.
Hırvatistan, katıldığı ilk büyük turnuva olan 1998'den beri tarafsız futbolseverlerin çok sevdiği bir takım olagelmiştir. Her zaman hücumu düşünen, teknik yönü ön planda bir ekol olan Hırvatistan'ın Biliç yönetiminde Euro 2012'ye gelen kadrosu da bu yapıda. Bu yüzden turnuvanın gizli favorilerinden olarak gösteriliyorlar. Avrupa'nın en iyi kanat oyuncularından Srna, yetenekli orta saha oyuncuları Modriç, Rakitiç, Perisic ve Krajncar ve hücumda bu sezonun ikinci yarısında Everton'da harikalar yaratan Jelavic, Mandzukic ve Eduardo. Buna mukabil, Kovac futbolu bıraktıktan sonra, bu tür takımlar için hayati önemi haiz çapa rolünde ciddi bir sorun yaşıyorlar. Ayrıca savunma da yeterince güvenilir değil, Beşiktaş'ın gözleri görmüyor diye gönderdiği Gordon ve diğer stoperler fazlasıyla ağır. Bir konu daha var ki, onu da söylemeden geçemeyeceğim. Biliç, belki rock gitaristi olmasından belki de tarzı ve karizmasından bir mit oluşturmuş durumda ama onu o kadar da başarılı bulmuyorum açıkçası. Euro 2008'de Almanya'yı yenerek gruptan çıktılar ama yarı finale gidemediler (tamam çok istisnai bir maçtı ama neticede Türkiye'yi yenemediler) sonrasında 2010 Dünya Kupası'na gruplarını 3. sırada bitirip kalamadılar, 2012 elemelerinde de hiç parlak bir görüntü çizmeyip, play-off'ta Türkiye'yi en kötü haliyle yakalayıp 2008'in intikamını aldılar. Kısacası Hırvatistan bana biraz "overrated" geliyor, bunu da mahcup olmayı göze alarak açıkça söylüyorum. O yüzden gruptan çıkmakta zorlanacakları kanısındayım.
İrlanda, turnuvanın en yaşlı takımlarından biri. Bunun temel sebebi, Trapattoni'nin hep bildiği oyuncularla, belirli bir düzene sadık kalarak, bir kulüp takımını yönetir gibi bir tarz benimsemesi. Yılların Robbie Keane'i ve zaman zaman parlayan McGeady dışında Premier Lig'in vasat takımlarında oynayan oyuncular takımın ağırlığını oluşturuyor. Kısacası, Euro 2004'te Yunanistan "Rehhagel'in takımı" idiyse, bu takım da "Trapattoni'nin takımı" olacak. İlk maçta Hırvatistan'ı yenmeyi başarabilirlerse ilginç işlere imza atabilirler. Bu durumda 18 Haziran akşamı Trapattoni için ülkesine karşı ilginç bir sınava dönüşebilir. Unutulmasın Euro 88'de Jackie Charlton, İrlanda'nın başında ülkesi İngiltere'yi yenerek onları kupadan elemeyi başarmıştı.
Gözler belki ölüm grubunda olacak ama bu grubun da ilginç hikayeler vaat ettiği kesin.
Share |
C Grubu'ndaki takımların kendi aralarındaki istatistiklere bakıldığında, grubun ilginç bir kimyasının olduğu görülüyor. İspanya'nın İtalya'yı uzun süredir yenememesi (Euro 2008'de penaltılarla geçmişlerdi), İtalya'nın Hırvatistan'a karşı galibiyetinin olmaması, İrlanda'nın başında tunuvanın en tecrübeli hocası efsane İtalyan Trapattoni'nin bulunması ilginç karşılaşmaları beraberinde getirecek. Gennellikle yorumlarda grubu İspanya'nın rahatlıkla lider bitireceği, yeni bir şike skandalı ile sarsılan İtalya ile 2.lik mücadelesi yapacak Hırvatistan'ın bir adım önde olduğu, herkesin kadro istikrarı ve bir nevi kulüp takımı olması yönüyle övdüğü İrlanda'nın ise sürpriz kovalayacağı yazılıyor. Bakalım sürpriz olacak mı?
İspanya için fazla söylenecek bir şey yok. 2008 ve 2010'un şaöpiyon takımı ana omurgasını koruyarak geldiği bu turnuvanın da favorisi. Puyol'un eksikliği iyi ve tecrübeli bir stoperden öte, takımın hırs ve yürek açısından geri kalmasına yol açacak. Şöyle bir örnekle somutlaştırırsam; Galatasaray, Bülent Korkmaz'dan çok daha kaliteli stoperler bullabilirdi ama Bülent Korkmaz olmadan UEFA'yı alamazdı. Villa'nın eksikliği ise oyun anlayışı açısından daha büyük handikap. Llorente ne kadar iyi bir santrfor olsa da Villa'nın uyumunu yakalaması zor. Bu noktada, kabus gibi 2 sezon geçiren ve ancak toparlanmaya başlayan Torres'in performansı çok önemli. Şahsen kendisinin dünyanın en iyilerinden biri olduğunu yeniden düşündürecek bir performans sergileyebileceğini düşünüyorum. Aksi halde, Soldado ve Adrian'ın niye kadroda olmadığı daha çok sorgulanacaktır. Del Bosque, orta saha kurgusunu genelde bozmuyor. Xabi Alonso-Busquets bir arada oynadığında ben takımın akıcılığının olumsuz etkilendiğini düşünüyorum. Hücum hattı çok hareketli olan Almanya gibi takımlar dışında bu formasyon yerine Xabi-Xavi-Iniesta ile oynamak ve ileri hattı da Silva-Torres-Mata şeklinde luşturmak daha akla yatkın geliyor bana. İspanya, 2010'da ilk maçını kaybetmişti ama sonrasında kayıpsız Dünya Kupası'na uzanmıştı. Şimdi İtalya'ya yenilseler dahi aynı şekilde toparlayacaklarını, kabus görmeyeceklerini tahmin ediyorum.
İtalya turnuvanın en heyecan verici takımlarından. Avrupa futbolunun klasik "büyüklerinden" biri olmalarına rağmen bu turnuvaya tabir caizse süngüsü düşmüş bir halde geliyorlar. Liglerinin son yıollarda ivme kaybetmesi, bitmek bilmeyen şike skandalları, yıldız yetiştirmekte zorlanan bir ekol ve daha nice sebep İtalya'yı geride bırakıyor. İşte onların da heyecan verici yönü bu noktada başlıyor. Prandelli, gerek bugüne kadar sahaya yansıttığı futbol aklı ve elemelerdeki göz kamaştıran performansla, gerek şike meselesindeki tutumuyla birçok futbolseverin sempatisini kazandı. Elit ligler arasında 3-5-2'nin en sık rastlandığı yerin Serie A olmasından hareketle, Prandelli'nin bu sistemi seçmesi ihtimal dahilindeydi ama muhtemelen orta üçlünün teknik kapasitesine güvenerek 4-3-1-2 oynayacaklar. O bahsedilen "1" (muhtemelen Montolivo oynayacak) Del Piero ve Totti kalitesinin çok uzağında. Diğer yandan savunma hattı da isim isim bakıldığında "savunma" kitabını yazmış bir ülke için zayıf kalıyor. Buffon'un tartışılamz kalitesi bir yana, İtalya'nın kaderini forvet hattının başarısı belirleyecek. Burada iki enteresan öykü var. Sürekli kaybolup gitmenin kıyısından dönen "kötü çocuk" Balotelli ve ağır bir rahatsızlığın ardından sahalara dönen Cassano. İkisi de birbirinden yetenekli olan bu isimlerle yola çıkmak riskli ama birinden biri bile Haziran 2012'nin hikayesinde başrolü üstlenmeye niyetlense, İtalya'yı bulutlatın öteisne taşıyabilir. Şahsen böyle bir hikayeyi okumak isterdim.
Hırvatistan, katıldığı ilk büyük turnuva olan 1998'den beri tarafsız futbolseverlerin çok sevdiği bir takım olagelmiştir. Her zaman hücumu düşünen, teknik yönü ön planda bir ekol olan Hırvatistan'ın Biliç yönetiminde Euro 2012'ye gelen kadrosu da bu yapıda. Bu yüzden turnuvanın gizli favorilerinden olarak gösteriliyorlar. Avrupa'nın en iyi kanat oyuncularından Srna, yetenekli orta saha oyuncuları Modriç, Rakitiç, Perisic ve Krajncar ve hücumda bu sezonun ikinci yarısında Everton'da harikalar yaratan Jelavic, Mandzukic ve Eduardo. Buna mukabil, Kovac futbolu bıraktıktan sonra, bu tür takımlar için hayati önemi haiz çapa rolünde ciddi bir sorun yaşıyorlar. Ayrıca savunma da yeterince güvenilir değil, Beşiktaş'ın gözleri görmüyor diye gönderdiği Gordon ve diğer stoperler fazlasıyla ağır. Bir konu daha var ki, onu da söylemeden geçemeyeceğim. Biliç, belki rock gitaristi olmasından belki de tarzı ve karizmasından bir mit oluşturmuş durumda ama onu o kadar da başarılı bulmuyorum açıkçası. Euro 2008'de Almanya'yı yenerek gruptan çıktılar ama yarı finale gidemediler (tamam çok istisnai bir maçtı ama neticede Türkiye'yi yenemediler) sonrasında 2010 Dünya Kupası'na gruplarını 3. sırada bitirip kalamadılar, 2012 elemelerinde de hiç parlak bir görüntü çizmeyip, play-off'ta Türkiye'yi en kötü haliyle yakalayıp 2008'in intikamını aldılar. Kısacası Hırvatistan bana biraz "overrated" geliyor, bunu da mahcup olmayı göze alarak açıkça söylüyorum. O yüzden gruptan çıkmakta zorlanacakları kanısındayım.
İrlanda, turnuvanın en yaşlı takımlarından biri. Bunun temel sebebi, Trapattoni'nin hep bildiği oyuncularla, belirli bir düzene sadık kalarak, bir kulüp takımını yönetir gibi bir tarz benimsemesi. Yılların Robbie Keane'i ve zaman zaman parlayan McGeady dışında Premier Lig'in vasat takımlarında oynayan oyuncular takımın ağırlığını oluşturuyor. Kısacası, Euro 2004'te Yunanistan "Rehhagel'in takımı" idiyse, bu takım da "Trapattoni'nin takımı" olacak. İlk maçta Hırvatistan'ı yenmeyi başarabilirlerse ilginç işlere imza atabilirler. Bu durumda 18 Haziran akşamı Trapattoni için ülkesine karşı ilginç bir sınava dönüşebilir. Unutulmasın Euro 88'de Jackie Charlton, İrlanda'nın başında ülkesi İngiltere'yi yenerek onları kupadan elemeyi başarmıştı.
Gözler belki ölüm grubunda olacak ama bu grubun da ilginç hikayeler vaat ettiği kesin.
Share |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder