B Grubu: Almanya, Portekiz, Hollanda, Danimarka
Turnuvanın Ölüm Grubu'na hoş geldiniz. Euro 2012'nin en büyük üç favorisinden ikisini ve Avrupa'nın en iyi futbolcusunu barındıran bir takım burada. Bitmedi, hiçbir grupta üç eski şampiyonlardan birden yok. Dahası, Almanya ve Hollanda arasındaki çetin ezeli rekabet, Portekiz'in 1996'dan beri katıldığı tüm şampiyonalarda gruptan çıkmayı başarması, Danimarka'nın grupta Portekiz'i geçerek lider bitirmiş olması durumu kızıştırıyor.
Normal şartlar altında Almanya ve Hollanda'nın ilk iki sırayı alması bekleniyor elbette. İlk maçı kendi aralarında oynamayacak olmaları da, ilk maçlarını kazanmaları halinde, onlar için bir avantaj. Ancak, ilk maçta olası bir puan kaybı 13 Haziran gecesi Kharkiv'deki randevuyu 1988 veya 1990'ı hatırlatan bir ölüm kalım maçına dönüştürebilir.
Almanya, Avrupa Şampiyonaları tarihinin en başarılı ülkesi ve son finalist. 2066'dan beri gözle görülür bir değişim ve gençleşme süreci geçirerek kafalardaki sıkıcı imajı silip, hızlı ve heyecan verici bir takıma dönüştüler. Euro 2012, bu gençleşme sürecinin şahikası olacak zira Almanya turnuvadaki en genç kadroya sahip. Bugüne kadar bu tür turnuvalarda en genç takımın aynı zamanda en büyük favori olduğuna rastlanılmış mıdır, emin değilim. Almanya, Löw'ün ana çizgiyi bozmadan sürekli zenginleştirdiği bir oyun anlayışıyla hızlı ve iştahlı bir oyun oynuyor. Pas oyunuyla süratli oyunu birleştiriyor, kazandığı maçları çok kolaymış izlenimi vererek kazanıyor. Oyun tarzı bir nevi Real Madrid'e benziyor. Ronaldosuz ve daha kollektif bir versiyonuna. Takımın yıldızı Mesut Özil, hiçbir zaman "one man show" şeklinde sahne almayıp, düzen içinde fark yaratan bir isim. İdeal 11 haricinde Götze, Reus, Schürrle gibi patlamaya hazır genç yıldızlar Almanya'nın en önemli artılarından biri olacak.
Portekiz kağıt üzerinde göz kamaştırıcı bir kadroya ve sağlam hücum silahlarına sahip. Ancak takım uyumunda eksik bir şeyler var. Bence en önemli sorun santrfor eksikliği. Almeida veya Postiga, Nani ve Ronaldo'nun oynadığı bir forvetin tamamlayıcısı olacak nitelikte değiller. Ben Bento'nun yerinde olsam belki Ronaldo'yu kanat yerine santrfor olarak kullanıp, oyunu daha çok kendi alanımda kabul eden ve hızlı ataklara dayalı bir oyun düzeni kurardım. Çünkü Portekiz oyunun merkezini ne kadar ileri taşırsa, savunması o kadar açık veriyor. Bunu önlemek için Veloso, Moutinho, Meireles üçlüsünün bir yandan kendi standartlarının üzerine çıkması diğer yandan da kendi aralarında ve savunma hattıyla uyum içinde oynayabilmeleri gerekiyor. Yine de Cristiano Ronaldo'nun olduğu takım her ana her şeyi yapabilir.
Hollanda hakkında objektif değerlendirme yapmam zor. 1988'in unutulmaz kadrosu beni bu tür turnuvalarda bir portakal müptelası yaptı ve vazgeçmeden onları destekledim. Bu yıl forma bile aldım ama bugüne kadar şampiyonluk göremedim, ayrı. Bu süreçte büyük yıldızlar da gördük vasat kadrolar da. Çoğu zaman göze hoş gelen ve sonuç alamayan bir takım vardı. Van Maarwijk bu döngüyü 2010 Dünya Kupası'nda kırdı. Topa hakim olan ve orta tempolu bir pas oyunun tercih eden yapı 1978'den bu yana Hollanda'yı Dünya Kupası'ndaki ilk finaline taşıdı. Aynı anlayış ve büyük ölçüde aynı kadro devam ediyor ama önemli farklar var. Birincisi o yıl kariyerlerinin zirvesini gören Sneijder ve Robben biraz gerilediler. İkincisi takım 2 yıl daha yaşlandı, Sneijder ve Robben henüz 30'u görmediler ama yine de yaş önemli bir faktör. Avantajlar ise Huntelaar ve Van Persie'nin çok iyi birer sezonu geride bırakmış olmaları. Santrforda hangisi oynayacak merak diyorum. Acaba 2006 Dünya Kupası'nda Van Nistelrooy'un santrdor, Van Persie'nin sol açık oynadığı düzen uygulanabilir mi?
Danimarka'nın kadrosu gruptaki en zayıf ve hücum anlamında en kısır kadro gibi görünse de, uzun yıllardır takımın başında olan bir teknik direktör ve birlikte oynama alışkanlığı olan oyuncuların getirdiği avantajla gruptan çıkmak için mücadele edecekler. İlk maçta Hollanda'dan puan alırlarsa, Portekiz'i yenip bir anda avantajlı konuma da gelebilirler. Sağlam bir savunma hattı olmasına karşın, hücum hattında sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Tüm takım Eriksen'in ayağına bakıyor gibi bir hava var ama bence ne kadar umut vaat etse de Eriksen bir Laudrup değil... Bir diğer konu da kaleci Sorensen’in sakatlığı. Bence Danimarka için avantaja dönüşebilir bu durum, çünkü tecrübesine rağmen maç kurtaran yapıda bir kaleci değil Sorensen. Bu tür fırsatlar, yıldızların doğuşuna yol açabilir, bu yüzden Lindegaard'ı dikkatle izleyelim derim.
Sonuçta keyifli maçlar olsa da bu grupta sürpriz olacağını sanmıyorum. Almanya ve Hollanda gruptan el ele çıkıp, hatta çapraz eşleşmedeki rakiplerini de eleyerek yarı finale giderler gibime geliyor.
Share |
Turnuvanın Ölüm Grubu'na hoş geldiniz. Euro 2012'nin en büyük üç favorisinden ikisini ve Avrupa'nın en iyi futbolcusunu barındıran bir takım burada. Bitmedi, hiçbir grupta üç eski şampiyonlardan birden yok. Dahası, Almanya ve Hollanda arasındaki çetin ezeli rekabet, Portekiz'in 1996'dan beri katıldığı tüm şampiyonalarda gruptan çıkmayı başarması, Danimarka'nın grupta Portekiz'i geçerek lider bitirmiş olması durumu kızıştırıyor.
Normal şartlar altında Almanya ve Hollanda'nın ilk iki sırayı alması bekleniyor elbette. İlk maçı kendi aralarında oynamayacak olmaları da, ilk maçlarını kazanmaları halinde, onlar için bir avantaj. Ancak, ilk maçta olası bir puan kaybı 13 Haziran gecesi Kharkiv'deki randevuyu 1988 veya 1990'ı hatırlatan bir ölüm kalım maçına dönüştürebilir.
Almanya, Avrupa Şampiyonaları tarihinin en başarılı ülkesi ve son finalist. 2066'dan beri gözle görülür bir değişim ve gençleşme süreci geçirerek kafalardaki sıkıcı imajı silip, hızlı ve heyecan verici bir takıma dönüştüler. Euro 2012, bu gençleşme sürecinin şahikası olacak zira Almanya turnuvadaki en genç kadroya sahip. Bugüne kadar bu tür turnuvalarda en genç takımın aynı zamanda en büyük favori olduğuna rastlanılmış mıdır, emin değilim. Almanya, Löw'ün ana çizgiyi bozmadan sürekli zenginleştirdiği bir oyun anlayışıyla hızlı ve iştahlı bir oyun oynuyor. Pas oyunuyla süratli oyunu birleştiriyor, kazandığı maçları çok kolaymış izlenimi vererek kazanıyor. Oyun tarzı bir nevi Real Madrid'e benziyor. Ronaldosuz ve daha kollektif bir versiyonuna. Takımın yıldızı Mesut Özil, hiçbir zaman "one man show" şeklinde sahne almayıp, düzen içinde fark yaratan bir isim. İdeal 11 haricinde Götze, Reus, Schürrle gibi patlamaya hazır genç yıldızlar Almanya'nın en önemli artılarından biri olacak.
Portekiz kağıt üzerinde göz kamaştırıcı bir kadroya ve sağlam hücum silahlarına sahip. Ancak takım uyumunda eksik bir şeyler var. Bence en önemli sorun santrfor eksikliği. Almeida veya Postiga, Nani ve Ronaldo'nun oynadığı bir forvetin tamamlayıcısı olacak nitelikte değiller. Ben Bento'nun yerinde olsam belki Ronaldo'yu kanat yerine santrfor olarak kullanıp, oyunu daha çok kendi alanımda kabul eden ve hızlı ataklara dayalı bir oyun düzeni kurardım. Çünkü Portekiz oyunun merkezini ne kadar ileri taşırsa, savunması o kadar açık veriyor. Bunu önlemek için Veloso, Moutinho, Meireles üçlüsünün bir yandan kendi standartlarının üzerine çıkması diğer yandan da kendi aralarında ve savunma hattıyla uyum içinde oynayabilmeleri gerekiyor. Yine de Cristiano Ronaldo'nun olduğu takım her ana her şeyi yapabilir.
Hollanda hakkında objektif değerlendirme yapmam zor. 1988'in unutulmaz kadrosu beni bu tür turnuvalarda bir portakal müptelası yaptı ve vazgeçmeden onları destekledim. Bu yıl forma bile aldım ama bugüne kadar şampiyonluk göremedim, ayrı. Bu süreçte büyük yıldızlar da gördük vasat kadrolar da. Çoğu zaman göze hoş gelen ve sonuç alamayan bir takım vardı. Van Maarwijk bu döngüyü 2010 Dünya Kupası'nda kırdı. Topa hakim olan ve orta tempolu bir pas oyunun tercih eden yapı 1978'den bu yana Hollanda'yı Dünya Kupası'ndaki ilk finaline taşıdı. Aynı anlayış ve büyük ölçüde aynı kadro devam ediyor ama önemli farklar var. Birincisi o yıl kariyerlerinin zirvesini gören Sneijder ve Robben biraz gerilediler. İkincisi takım 2 yıl daha yaşlandı, Sneijder ve Robben henüz 30'u görmediler ama yine de yaş önemli bir faktör. Avantajlar ise Huntelaar ve Van Persie'nin çok iyi birer sezonu geride bırakmış olmaları. Santrforda hangisi oynayacak merak diyorum. Acaba 2006 Dünya Kupası'nda Van Nistelrooy'un santrdor, Van Persie'nin sol açık oynadığı düzen uygulanabilir mi?
Danimarka'nın kadrosu gruptaki en zayıf ve hücum anlamında en kısır kadro gibi görünse de, uzun yıllardır takımın başında olan bir teknik direktör ve birlikte oynama alışkanlığı olan oyuncuların getirdiği avantajla gruptan çıkmak için mücadele edecekler. İlk maçta Hollanda'dan puan alırlarsa, Portekiz'i yenip bir anda avantajlı konuma da gelebilirler. Sağlam bir savunma hattı olmasına karşın, hücum hattında sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Tüm takım Eriksen'in ayağına bakıyor gibi bir hava var ama bence ne kadar umut vaat etse de Eriksen bir Laudrup değil... Bir diğer konu da kaleci Sorensen’in sakatlığı. Bence Danimarka için avantaja dönüşebilir bu durum, çünkü tecrübesine rağmen maç kurtaran yapıda bir kaleci değil Sorensen. Bu tür fırsatlar, yıldızların doğuşuna yol açabilir, bu yüzden Lindegaard'ı dikkatle izleyelim derim.
Sonuçta keyifli maçlar olsa da bu grupta sürpriz olacağını sanmıyorum. Almanya ve Hollanda gruptan el ele çıkıp, hatta çapraz eşleşmedeki rakiplerini de eleyerek yarı finale giderler gibime geliyor.
Share |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder