18 Haziran 2014 Çarşamba

Dünya Kupası yazıları: Özlediğimize değiyor





Bizim gibi futbol tutkunlarının çift sayılı yılları iple çekmesi, özellikle de bir Dünya Kupası biter bitmez hemen yenisini düşlemeye başlaması boşuna değil. Çünkü hiçbir organizasyon bu kadar çok yıldızın bir araya geldiği, dünyanın her yanından farklı karakterlerde taraftar gruplarının renklerini sergilediği, mevcut yıldızların parlaklığı test edilirken, ismi çok az bilinen yeni yıldızların arzı endam ettiği bir futbol festivaline dönüşmüyor.

Hele bu festival, kuşkusuz futbolun hayatın her alanına nüfuz ettiği ve en renkli biçimde yaşandığı Brezilya'da olunca 2014 Dünya Kupası'ndan beklentiler de bir hayli arttı. Belki konuşmak için henüz erken ama ilk 6 gün futbol kalitesinin ve heyecanının bu yüksek beklentilerin de üzerine çıktığını görmek harika.

Bugün itibariyle 32 takımı da en az bir kez izlemiş bulunuyoruz. Elbette elemeler ve hazırlık dönemi de takımlar için fikir edinmek bakımından önemli göstergeler olsa da kupa atmosferinin bambaşka olduğu her maçta defalarca kendini kanıtlayan bir gerçeğe dönüştü. Detaya girmeden önce, kupanın gruplardaki ilk maçları sonrasında, en büyük favorinin Almanya olduğu yönündeki görüşüm daha da kuvvetlendi.

Fikstürü önüme alıp sanal bir kupa kurguladığımda bir tarafta Almanya-Brezilya diğer tarafta da Hollanda-Belçika ya da Hollanda-Arjantin yarı finali göreceğimizi düşünüyorum. Bu senaryoyu bozması muhtemel gelişme İspanya'nın grubu lider tamamlaması olabilirdi fakat Hollanda'nın ilk maçta benim gibi iyimser bakanların bile rüyasında göremeyeceği bir başlangıç yapması senaryoyu oturttu. Belçika'yı biraz abarttığımı düşünebilirsiniz ama her maç biraz daha tecrübe kazanıp streslerinin azalması onlara yarayacaktır. Örneğin bir Arjantin-Belçika çeyrek finalinde Arjantin üzerinde kazanma baskısı olacakken, Belçika zaten iyi bir noktaya gelmiş olmanın rahatlığıyla oynayacaktır. Buna rağmen, elinde Messi olan bir takıma herhangi bir maçta favori değil demek cesaret ister.

Bu yazıda A ve B gruplarına değinip, diğer gruplarla ilgili düşüncelerimi ilave yazılarda paylaşacağım.

A Grubu:

Brezilya, evsahibi olmasından, başta savunma hattı ve Neymar olmak üzere kadro kalitesinden ve de geçen yılki Konfederasyon Kupası performansından mütevellit kupanın doğal favorisi olarak görünüyordu. Ancak ilk iki maçtaki performansları bu işi o kadar da kolay olmayacağını gösteriyor. Takım tamamen Neymar odaklı bir şekilde kurgulanmış, (Uğur Meleke'nin deyimiyle Neymar+10) dolayısıyla onu kilitlediğinizde ileri gitmekte zorlanıyor. Fred ve Jo santrfor mevkii için yetersiz oyuncular (Örneğin Falcao'nun sakatlığına rağmen Bacca'yı yedek bırakan bir Kolombiya'nın zenginliğini düşünün), orta saha ihtiyaç olduğunda vites arttırıp tempo veremiyor. Yine de onlara gol atmak zor olduğu sürece bir şekilde kazanıp ilerlemenin yolunu bulacaklardır. Yine de 2002'deki gibi gümbür gümbür bir kupa yürüyüşü beklememek gerekir.

Meksika, beni en çok şaşırtan takım oldu. Geçen turnuvalara göre kadrosunun kağıt üzerinde zayıf durması bir yana, elemelerdeki berbat performansları gruptan çıkmalarının zor olduğunu düşündürüyordu. Şimdi 2 maçta gol yemeden 4 puan toplamış ve son maçında Hırvatistan'dan alacağı bir beraberlikle gruptan çıkacak bir takım var. Brezilya maçında Ochoa kurtarışlarıyla haklı kahraman oldu ama tüm defans hattı sağlam bir görüntü çiziyor. Bir varyasyonunu Van Gaal'in de kullandığı 5-3-2  dizilişi bu kupadan sonra iyice poüler olacak gibi. Meksika'da bu beşli savunmanın sağlam durmasının yanında, orta sahasının enerjik karakteriyle dikine oynayan ve oyunun belli bölümlerinde tempo arttırıp baskı kurabilen bir takım. Hırvatistan maçı çok keyifli olacak.

Hırvatistan, Brezilya önünde yeterince iyi bir görüntü vermese de puan bile koparabilirdi. Niko Kovac'ın ilk 11'inde defansif bir orta sahaya yer vermemesi (yani kendi tipinde bir oyuncuya) çok takdir edilesi bir hareket. Bu kupa, bu anlamda Modriç'in giderek büyük bir oyuncuya dönüşebileceğini de bize gösterebilir. Mandzukiç gibi her an gol tehdidi oluşturan bir oyuncunun dönüşü büyük avantaj. Kamerun'u geçerek Meksika'yla grup finali oynayacaklarını düşünüyorum.

Kamerun-Meksika maçının tamamını izleyemediğim için yeterince iyi analiz yapamayabilirim ama Kamerun kadrosunda ciddi anlamda bir hücum kısırlığı olduğu görülüyor. Eto'o bu anlamda bir şeyler yapma potansiyeli taşıyan tek oyuncu gibi duruyor. Hırvatistan'ı yenmek zorunda olmaları (son maçta Brezilya önüne şanslarını taşımak için) onları hızlı başlamak zorunda bırakacak ki bu da maçı keyifli hale getirecek.

Tahmin: Brezilya, Hırvatistan
Kilit adam: Luka Modriç

B Grubu:

Hollanda için ayrı bir yazı yazmak lazım ama önce Avustralya maçını da görmek lazım ki İspanya maçındaki rüyanın ne kadarına inanılabileceği anlaşılsın. Van Gaal, kalıpların dışına çıkmayı seven, elindeki malzemeyi kullanmayı çok iyi bilen ve sonuç odaklı bir hoca olarak kariyerinin zirvesini yaşıyor. Robben'i Van Persie ile 3-5-2'nin ileri ikilisinden biri olarak kullanmak, Sneijder'i en verimli olacağı pozisyonda değerlendirmek ve bu oyuncuların dışındaki hareketli ve tempolu 7 isimsiz isme her biri bir basketbol koçu gibi özenle çizilmiş setler üzerinden nakış gibi bir oyun oynatmak... Hollanda'nın kadrosu belki yıllardır olmadığı kadar dar görünse de şu anki moral durumları onları giderek daha güvenli hale getirecektir.

İspanya'nın moral durumu ise tam tersi bir seyir izliyor. Tarihin en iyi jenerasyonuyla yaptıkları futbol devrimiyle, katıldıkları son 3 büyük turnuvayı da başta sona üstünlüklerini kabul ettirerek kazanmanın güveniyle, Brezilya'ya da başlıca favorilerden biri olarak gelip ilk maçta, öne de geçtikten sonra, üstelik son Dünya Kupası finalindeki rakiplerinden 5 yemek kaldırması kolay değil. İspanya, çok tecrübeli ve karakterli oyunculardan kurulduğu için bu travmayı atlatabilirler, fakat tam tersi yeni bir darbe daha yemeleri durumunda 2002'deki Fransa gibi nakavt da olabilirler. Bu senaryoyu olumlu bir akışa yöneltmek için yapılması gereken oyun içinde farklı alternatifleri deneyebilmek. Şili, tek kelimeyle egzantirik olarak tanımlanabilecek, belli kalıplara çok sığmayan bir rakip olduğu için klasik oyunlarıyla zorlanabilirler. Yine de İspanya'nın bu kupadaki en kaliteli kadroya sahip olduğunu, 2010'da da gruptaki ilk maçı kaybettikten sonra kupaya yürüdüğünü hatırda tutmalı. Şili maçının, bu yürüyüşün başlangıcına dönüşme umudu var hala.

Şili, 2010'da Bielsa yönetiminde heyecan veren bir performans sergilemişti. Kadroda büyük değişimler yok, Vidal ve Alexis gibi isimler büyük yıldız statüsüne yükselmiş durumdalar sadece. Avustralya, yıllardır olmadığı kadar zayıf bir takım görüntüsü verdiği için bu maç Şili adına çok güvenilir bir test teşkil etmedi. Özellikle savunmada alan paylaşımını ve hızlı pas trafiğine karşı ne yapabileceklerini görmek lazım. Güney Amerika elemeleri çok gollü geçtiği için belki bir ölçü teşkil etmez ama 16 maçta 25 gol yiyen bir takımın en azından kuvvetli yönünün savunma olmadığı düşünülebilir. Ben son tahlilde İspanya'yı şanslı görüyorum.

Avustralya, az önce de söylediğim gibi kupanın kadro kalitesi olarak en zayıf ekiplerinden birisi. Şili karşısında yapabileceklerini yaptılar, çok da ezilmediler ama arada büyük bir kalite farkı vardı. Hollanda ve İspanya karşısında daha da zor durumda kalacaklar. Hele son maça kazanmak zorunda olarak çıkacak İspanya'ya karşı direnmeleri büyük sürpriz olur.

Tahmin: Hollanda, İspanya
Kilit adam: Louis van Gaal
    











More Sharing ServicesShare | Share on facebook Share on myspace Share on google Share on twitter






1 yorum: