Elbette daha bu aşamda kazaya uğramadığımız için sevinçliyim; Kewell'ın bu takım için bilhassa mental anlamda ne kadar önemli olduğunu kanıtlayan gerçek anlamdaki dönüşüne tanıklı ettiğim için de. Skordan da şikayetçi olmak için deli olmak lazım. Peki o zaman nedri bu içimdeki olmamışlık hissi?
Bu sezon son iki sezondan alıştığımız transfer bombaları patlamadı. Aslında 5 sene öncesine kadar ekşi sözlükte "Galatasaraylı olarak transfer beklemek" başlığı altına yazılanlara baktığımızda, 4 sene uğraşıp bir türlü getirtemediğimiz Pires'i ve "devreye girdiği" anda işin yatacağını anladığımız Haim Fresco'yu hatırladığımızda, Haldun Üstünel döneminin bir istisa teşkil ettiği ortada, ama yine de taraftar hem ünlü, hem de takıma yarayacak oyuncu transferi konusunda beklentileri yüksellti bir kere. Uzatmayalım, bu sene yerli rotasyonunu güçlendirmek adına yapılan yerli transferler isbaeti olsa da, henüz sadece Pino ve Cana'nın alınması, Elano'nun durumunun belirsizliği, başta orta sahadaki olmak üzere, kaledeki ve Baros'u yokluğunda forvetteki eksiklerin net biçimde görünmesi ve son olarak Haldun Üstünel'in istifasıyla ayyuka çıkan yönetime ilişkin problemler arasında sezonu çok mutlu ve umutlu açmadı Galatasaray.
Bu 5-1'lik galibiyet ve yakında gelmesi beklenen transferler bu havayı biraz daha güneşli hale getirebilir. Ama içimizi açan en önemli hadise Kewell'ın dönüşü. Taraftarın onu sevmesi ve kalması için bu kadar ısrar etmesi sebepsiz değil. Bugün rakibin kim olduğunu düşünmeden, sahada her şeyini ortaya koyan oyunuyla saha içi liderliğin ne olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Maça gelirsek, rakibin ne kadar zayıf veya kuvvetli olduğu üzerindeki tartışmalar bir kenara, 2-0'ı bulana kadar üstünlüğünü kolaylıkla rakibe kabul ettiren ve sahaya iyi yayılan bir Galatasaray izledik. Daha sonra ise nedense eski hastlık başgösterdi ve sahada Galatasaray diye bir takım kalmadı. Rakipten korkup geri çekilmekten ziyade, sanki maçtan çekilmiş bir havada, "2 gol bize yeter, hadi artık maç bitsin" dercesine isteksiz ve kopuk bir görüntü çizdi. İkinci yarıda da benzer bir görüntü maçı giderek sıkıcı bir hale sokmak üzereyken Kewell'ın fırsatçılığıyla aldığı penaltı ve kırmızı kart maçın düğümünü çözdü. Belki de Galatasaraylı oyuncular, bu dakikadan sonra ilk kez maçtan keyif alarak oynadılar.
Rijkaard takımın bir bütün halinde, uyumlu bir organizma gibi hareket etmesi için uğraşıyor bir yılı aşkın süredir. Bu yüzden takımı bloklar halinde analiz etmeye kalkmak biraz paradoksal bir durum teşkil ediyor. Yine de sezon öncesi eksikleri daha net görebilmek için bunu yapmak durumundayız.
Kaleci konusunda Mondragon'dan beri içimiz bir türlü rahat edemedi. Aykut, iki maçta yediği hatalı goller ve egzantirik kurtarışlarıyla kafa karıştırıyor ama her maç takımı yakabilme riski var. Şahsi kanaatim, Ufuk'a şans verilmesi ve Trabzon-Onur örneğinde olduğu gibi yetenekli bir kalecinin düzenli oynayarak ve doğru yönlendirilerek uzun yıllar takıma hizmetedebilecek bir konuma gelmesi. Bence kaleci transferine gerek yok, Ufuk'ta biraz ısrara ihtiyaç var.
Savunam takımın görece en sorunsuz, başka deyişle transfer istenmeyen bölgesi. Servet'in geçen sezon sonrasında yeniden Rijkaard'ın ideal 11'inde yer bulması sevindirici. Cana ve yanına alınması muhtemel başka bir ayağına hakim defansif orta saha oyuncusuyla, Servet'in topu oyuna sokma konusundaki handikapı kompanse edilebilir. Neill henüz Dünya Kupası sonrası tam formunu bulamamış gibi. Hakan Balta da ataklara destek verme konusunda yeterince etkili değil. Rijkaard'ın geçen sezon benim şahsen çok beğendiğim bir oyuncu olan ancak Galatasaray'daki kredisini çabuk yitiren Caner'i sürekli olarak tercih etmesinden hareketle, özellikle rakibin üzerine baskı kurulacak maçlarda Çağlar'ı bu bölgede izleyebiliriz. Zaten yeni transferler arasında takıma nasıl uyacağını en çok merak etiğim adamların başında geliyor Çağlar. Sabri ise şaşırtıcı biçimde giderek olgunlaşıyor ve takımın vazgeçilemez bir parçası olma konumunu sürdürüyor. Dün özellikle Pino girdikten sonra ataklara çok etkili biçimde katılıp asistini de yaptı.
Orta saha takımın en sorunlu bölgesi. Barış çok dağınık, altyapısını Almanya'da almış bir oyuncuya yakışmayan fundemental eksikleri bulunan bir oyuncu. Tek olumlu özelliği zaman zaman ateşleyici bir rol üstlenebilmesi. Ayhan'ın ise yavaş yavaş zekasının ayaklarına hükmedememeye başladığı, çevikliğinin azaldığı yaşlara gelmeye başladığı anlaşılıyor. Mustafa Sarp ise OFK'ya karşı sergilediği istisnai performans bir kenara bırakılırsa kapasitesi sınırlı ve ideal 11 oyuncusu olarak düşünülemez. Bu durumda yeni transfer Cana'nın yanına konabilecek 2 orta saha oyuncusu lazım. Bunlardan birisi Ledesma olacak gibi görünüyor ki kariyerine ve izklediğim birkaç maçtan aklımda kalanlara göre isabetli bir transfer olacak gibi görünüyor. Neticede, Grella veya Polak'tan çok daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Diğer isim içinse "elinde Elano varken aramaya ne gerek var?" diye sorasım geliyor. Rosicky, isminin ilk kez gündeme geldiği 2000 yılından beri yakından takip ettiğim ve beni her daim heyecanlandıran birisi. Gelirse çok mutlu olurum ancak açıkçası son dönem geçirdiği sakatlıklar beni korkutuyor. Onun gelmesi, Elano'nun gidişi anlamına geliyor ve ben çoğunluğun akisne bu koşullarda Elano'yu tercih ediyorum.
Her şeyden önce Elano bir sistem oyuncusu. Saha içinde harikalar yaratacak, Quaresma gibi seri 3-4 çalım atacak bir oyuncu değil ancak doğru kullanıldığında takıma akı(l)cılık kazandıran, seri düşünen, doğru karar veren bir oyuncu.
Forvette ise kanatlarda Arda, dün biraz isteksiz görünse de halihazırda bütün sezon boyunca ne yapabileceğimiz sorusunun cevabının bulunduğu tek adam. Kafa olarak rahat olması sağlanabilirse, takımı tek başına çok ilerilere götürebilecek bir potansiyele sahip. Yenilerden Serdar, Beşiktaş'taki günlerinde fazla dağılmış olacak yeterince hızlı ve akıllarda yer eden bir başlangıç yapamadı. Yedekten girip çevireceği maçlar belki de onun Galatasaray'daki esas misyonu olacak. Pino ise kısa sürede tekniğini iyi kullanan bir oyuncu olduğunu gösterdi. Keita ile karşılaştırılmak onun bu sezonki belası olacak gibi ama şu kadarını söyleyelim, Keita kadar spektaküler olmasa da takım oyununa daha yatkın bir isim gibi görünüyor.
Santfror konusunda ve özellikle Mehmet Batdal hakkında daha detaylı bir şeyler yazmayı planlıyorum.
Neticede dünü kazasız atlattık bakalım. Hele bir play-off taki rakibimiz belli olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder