Şezlongumu Kuzey Denizi kıyısına taşıdım. Artık buradan ahkam keseceğim.
15 Kasım 2010 Pazartesi
Çöküş/ Galatasaray-Manisaspor: 0-2
Galatasaray'ın durumuna ilişkin son olarak 23 Ekim'de geniş bir değerlendirmeyi burada paylaşmıştım. "Hayalden uyanış" başlıklı o yazıyı yazdığımda, Gheorghe Hagi henüz takımın başında sahaya çıkmamıştı. Arada kalan sürede oynanan 4 lig ve 1 kupa maçı, kulübün bütün ciddi ve yapısal problemlerinin yerli yerinde durduğunu, yapılan makyajın yetersizliğini ve en önemlisi bu duruma isyan eden neredeyse hiç kimsenin kalmadığını, Galatasaray'da hazin bir şekilde başarısızlığın kanıksandığını ve Türk futbolunun en büyük markasının "hasta adama" dönüştüğünü gösterdi.
Hastalık ciddi bir biçimde yayılıp çöküş tehlikesi arz ettiği zamanlarda, kapanmayan iyileşmeyecek yaraları ağrı kesicilerle, geçici tedbirlerle tedavi etmek olanaksız hale geldiğinden, problem yaratan organların alınması, kesilmesi, yenilenmesi tek çare olarak karşımıza çıkıyor. Manisaspor maçını izlemek kahredici ve kahredici olduğu kadar da ayıltıcıydı aslında. Takımda mücadele eden, formanın hakkını vermeye çalışan sadece Elano ve Lorik Cana'ydı (belki biraz Sabri'yi de katmak mümkün). Onun dışında saha içinden, kenar yönetime, yedek külübesinden tribünlere kadar tam bir boşvermişlik ve bir nevi uyku hali hakimdi. Son 10 dakika "sabrımız taşıyor adam gibi oynayın" tezahüratıyla uyanılan bu uykuda, yaşanan kabusun aslında gerçek olmadığını duymayı, herhalde bütün Galatasaraylılar isterdi.
Rijkaard geçen yıl elimdeki oyuncu kalitesi yeterli değil dediğinde, tabir caizse bütün çevrelerin "çemkirmesine" maruz kalmıştı. Şimdi oynayan oyuncuların kaçı Galatasaray formasını taşımayı hak ediyor bir düşünelim isterseniz. Haklı değil miymiş?
Hagi'nin ilk maçının deplasmanda Fenerbahçe'ye karş olması büyük bir şanstı aslında. Hagi de akılcı bir oyun planıyla, zaten ekstra bir çabaya gerek kalmaksızın motive olmuş bir takıma rasyonel bir futbol oynatarak yıllar sonra puan almayı başarması dertleri unutturmaya yetmiş gibi bir hava estirildi. Sonrasında o maçın rüzgarıyla ilk 30 dakikalık oyunla koparılan (ikinci yarıda çekilen sıkıntılar nedense dikkate alınmadı) MP Antalyaspor galibiyeti geldi. Ancak son Trabzon ve Manisa maçları gerçeği apaçık biçimde ortaya koydu.
Yukarıdaki paragrafı yazarken aklıma bu durumu ligimizin orta sıralarında bulunan veya düşmemeye oynayan takımlarının sıkça yaşadığı geldi. Düşünün başarısız sonuçların ardından gelen bir kan değişikliği, ilk başlarda alınan birkaç iyi sonuç ve ardından yeniden "sıkıntılı günlere" dönüş ve belki yeniden bir teknik direktör değişikliği, ara transferi dört gözle bekleyip takıma yapılan amaçsız ve bilinçsiz takviyeler, günah keçisi ilan edilerek kadro dışı bıraklılan bazı oyuncular ve şansı tutarsa güç bela sezon sonunu getiren bir takım. Tehlikenin farkında mısınız?
Bu açıdan, özellikle bugünkü maçı izledikten sonra kadro dışı bırakılması gerektiğini düşündüğümüz veya gönderilmesini isteyeceğimiz birçok oyuncuyu sayabiliriz. Fakat çok daha derinlere nüfuz eden bir değişim gerekiyor. Önceden de söylediğim gibi 2008 yılında iyice kemikleşen ve aradan geçen sürede nice "değer"in kellesini alan bir yapıyı değiştirebilmek asıl mesele. Galatasaray formasının hakkını veren bir takım oluşturmak gerek.
Burada yanlış anlaşılmasın, bu ifadeyle asla hamasi bir kavramı kastetmiyorum. Diğer bütün takımların forması ne kadar kutsalsa, o kadar kutsaldır. Yaptığı işten para kazanan tüm sporcular, verebileceklerinin en iyisini vermek zorundadır. Bu noktada hiçbir şüphe yok. Benim vurgulamak istediğim, bir şekilde Galatasaray kadrosunda yer bulan ve üzerlerinden Galatasaray formasını çıkardığınızda, kariyerlerini asla bu kadar üst düzey bir takımda sürdüremeyecek oldukları halde, konumlarının ve ayrıcalıklarının "vasat" nitelikteki bazı oyuncuların düştükleri yanılgı. Tabii bir de oyuncu kadrosunu bu şekilde oluşturan yönetimin içinde bulunduğu gaflet.
Ali Sami Yen'de 3 maç daha oynayacağız ve sonrasında yıllardır özlemini çektiğimiz Türk Telekom Arena'ya kavuşacağız. Normal şartlarda büyük bir heves ve heyecanla gitmemiz gereken stada tüm iddiasını yitirmiş, isteksiz ve Galatasaray'ın adının olduğu her yere taşınan "umudu" kaybetmiş biçimde gidiyoruz ne yazık ki...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder