23 Ekim 2010 Cumartesi

Galatasaray: Hayalden uyanış

 
 
Bizim kuşak Galatasaraylıların, yani UEFA Kupası şampiyonluğunu bütün ayrıntılarıyla idrak etmiş olanların (misal ben 18 yaşındaydım) maalesef ciddi bir zaafı var. Biz muhtemelen o yıllarda hayal ettiğimizin ötesini gördüğümüz için, “Galatasaray’ın adının olduğu yerde umut vardır” şiarının da ötesine geçerek, sözkonusu Galatasaray olunca bize vaat edilen güzel günlere çok kolay inanıyoruz. Belki şerefli yenilgiler dönemini kılpayı teğet geçmemiş olsak, anılarımız Neuchatel’li, Monaco’lu 88-89 sezonla başlamamış olsa daha rasyonel ve kuşkucu olabilirdik. Fakat inandık… Sanki 10 yıl önce UEFA Kupası kazanıldığından beri göreve gelen yönetimler Galatasaray’ı hem anlamda eksiksiz bir dünya kulübü yapmayı başarmışlar gibi, gerekli kurumsal altyapı var mı diye sorgulamadan, salt Rijkaard’ın gelişinin bir devrim yaratacağına inandık.

Öyle heyecanlıydık ki, zamanında beyaz saçlı adamın sıfırdan gerçekleştirdiği devrimi, bu kıvırcık saçlı adamın gerçekleştirmesi çok kolay görünüyordu hepimize. Büyük transferler yapılmış, gerekli kadro oluşturulmuştu. Fakat nasıl olduğunu anlamadan bir yerde tıkanıklık başladı. Rijkaard-Neeskens ikilisi istediklerini gerçekleştiremez gibi olunca kendi oyun anlayışlarından ödün verdiler, belki herkesin dile getirmekten çok hoşlandığı “Türk futbolcusunun yapısına uygun bir düzeni” benimsemeye çalıştılar. Ne zaman heyecan verici bir vizyon ortaya konsa, bazı unsurlar hevesini kursağında bıraktı öncülerin. Dünyanın en pahalı kadrolarından Man City’de düzenli olarak ilk 18’e giren Jo’ya, Avrupa’da hala ciddi bir piyasası olan Giovani Dos Santos’a, Dünya 3.sü U17 Milli Takımının Nuri Şahin’den sonraki en büyük yıldızı Caner’e neler yapıldığını, haklarında neler yazıldığını hatırlayın. Elano’nun burada geçirdiği 14 ay sonrasında halihazırda yüzündeki ifadeye bakın. Belki o zaman neden Haldun Üstünel’in görevi bıraktığını anlamak da mümkün olabilir.

Bu sezonki transfer politikasına bir bakın… Takım Avrupa’dan elendikten sonra taraftarı susturmak için Misimoviç’in son gün transfer edilmesinden tutun, Keita’nın yerine Stoch’un peşinden koşulup ucuz diye Pino’nun alınmasına, orta sahada takımı M.Sarp-Ayhan ikilisine mecbur bırakan, forvette Baros’un başına bir şey gelmesin diye dua ettiren alternatif yoksunluğuna ve gençlerin yok pahasına elden çıkarılıp kadronun vasat Anadolu takımı yedekleriyle doldurulmasına da diyecek bir şey yok mu?

Rijkaard’ın başarılı olduğunu iddia etmiyorum elbette. Belki de en büyük hatası tüm kurumsal ve teknik altyapının hazır olduğuna kendini inandırmasıydı. Burada sadece antrenman ve maçlardaki görevin yetmediğini, teknik direktörlerin 7/24 her türlü detayla ilgilenmesinin gerektiğini anlayamadı. Ancak asıl sorgulanması gerekenin Rijkaard gibi uluslararası değerlere Türkiye’de başarılı olacak ortamı sağlayamamamızın nedenleri olduğunu düşünüyorum. Bu “çok kariyerli bir hocaya ne olursa olsun sabredelim” şeklinde geçiştirilecek kadar basit bir durum değil. Bu tür başarısız dönemleri bütün büyük hocalar zaman zaman yaşayabiliyor fakat sonrasında onların isimlerinden ve prestijlerinden bir şey kaybetmediklerini, hatta bu deneyimleri ileriki kariyerleri için artıya dönüştürebildiklerini görüyoruz. Kısacası kaybeden biz oluyoruz.

Kaybeden biz oluyoruz çünkü bazı anlayışlar değişmeden olduğu yerde kalıyor. Hanelerine Rijkaard gibi bir efsaneyi harcadıkları sanrısını yazıp yollarına devam ediyorlar. Aklıma hep zamanında Toschak’la Ali Şen arasındaki polemikte, Toschak’ın havaalanında sıradan bir adamı durdurup “hangimizi tanıyosun?” diye sorması geliyor. Rijkaard hep efsane olarak kalacak, muhtemelen bir sonra gittiği kulübü yine zirveye çıkaracak yani yeniden ayağa kalkacak Peki onun gönderilmesine öyle ya da böyle katkıda bulunanlar… “Güvenilmediğim yerde iyi performans göstermem beklenmesin” diyenler… Galatasaray taraftarının gözünden düştüğü yerden nasıl kalkacaklar?

Futbolcuya dayalı düzen

Aslında bütün bunlar 2007’de rahmetli Özhan Canaydın Mart ayında sözleşme yenilediği halde, Adnan Polat’ın yönlendirmesiyle sezon sonunda Gerets’in gönderilmesiyle başladı. Sanki daha önceki 48 sezonda 48 şampiyonluk yaşanmış gibi 2007’de şampiyon olamamak Gerets’in sonu oldu. Halbuki, beğenilmeyen anacak ne hikmetse gittiği her yerde başarılı olan Gerets, 2006’da rekor puan toplayarak şampiyon olmuş, bugünün kaptanı Arda’ya düzenli olarak forma vermiş, onu ilk kez en rahat ettiği yer olan sol açıkta denemiş, Şampiyonlar Ligi’nde ilk maçına 19 yaşındaki Arda ve 18 yaşındaki Aydın’ı ilk 11’de başlatacak, Kadıköy’de 4-0 mağlubiyeti göze alarak 19’luk Uğur ve Ferhat’ı oynatacak kadar gençlere kapıyı açmıştı.

Feldkamp, yaşattığı başarıların verdiği krediyle yeni ve genç bir takım yaratması için göreve gelmiş ve kısmen başarılı bir grafik çizmişti. Ancak, takımın içten içe kaynaması, onun gibi disiplin üstadı olan birinin bile gitmesine zemin hazırladı. Kalli gittikten sonra ise gerçekten müthiş anlara sahne olan, her anında emek ve inanç dolu bir mücadele sonucu 17. şampiyonluk geldi.

Şimdiki tabloya bakınca 2008 şampiyonluğu ne kadar güzel olsa da keşke gelmeseymiş diyorum. Çünkü Cevat Güler’in emeğine hakaret edecek şekilde “hocasız şampiyonluk” olarak anılan bu başarı futbolcuya dayalı düzeni kemikleştirdi. Bu düzen, bugüne kadar Skibbe ve Rijkaard’ın ve birçok “yabancı” futbolcunun “kellesini aldı”.

Skibbe’nin oynattığı, örneğin Benfica deplasmanındaki veya Ankara serisindeki futbolun üzerine o günden beri çıkamadı Galatasaray. O dönemde, ligde şampiyonluk iddiası sürerken, Avrupa’da da her şey yolunda giderken, belki fazlasıyla yumuşak başlı olduğu için dört koldan gelen eleştirilerle kurbanlık koyun muamelesi gördü Skibbe.

En nihayetinde de Rijkaard… Neler olduğunu, bir efsaneyi harcamayı, daha doğrusu harcadığımızı zannetmeyi nasıl başardığımızı anlatmaya çalıştım. Bu sefer taraftar her şeyin farkında, inanmıyorsanız Pazartesi Rijkaard’ın nasıl uğurlanacağını görün…

Efsaneler nöbete

Şimdi yaşadığımız hayal kırıklığına geçici pansuman yapıyorlar yine efsanelerimizi ortaya atarak… Skibbe sonrası Bülent Korkmaz’la avutmaya çalıştılar, büyük kaptanın Galatasaray sevgisi onların vakit kazanma, tepkiden kaçma ilacı oldu. Şimdi de en büyük efsanelerimizden biri Hagi bir başka efsane Tugay’la birlikte ateş topunu avuçlayacak, yönetimin içi soğusun biraz daha vakit kazansınlar diye…

Neticede, son bir haftadır Galatasaray etrafında çıkan haberlerin, yapılan yorumların, gündeme gelen isimlerin, belirsizliklerin, hayal kırıklıklarının, umutların hepsinin bizi götürdüğü noktada ortaya açık biçimde çıkan tek bir gerçek var. Galatasaray böyle yönetilmeyi hak etmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder