İngiltere-Rusya:
Euro 2016'nın ilk maçlarında en çok dikkat çeken olgulardan biri "merkezi kapatma"nın tüm takımların başlıca öncelikleri arasında yer alması. Bu yüzden maçlarda öne çıkan isimler genelde orta sahanın merkezindeki, Euro 2016'da iyiden iyiye farkına vardığımız değişim ise bu bahsettiğimiz oyuncuların tercihinde topu iyi kullanma, hatta geriden oyun kurma becerilerinin giderek öne çıkmış olması. Kısacası artık hiçbir takım sadece top kazanma becerisi olan tekniği sınırlı oyuncuları orta sahada görevlendirmiyor.
Bu noktadan hareketle Rooney'nin yeni rolünü ve oyun zekasıyla tekniği sayesinde bunun altından nasıl başarıyla kalktığını konuşarak başlayıp, grubun diğer takımlarından Galler'i öne çıkaran Allen-Ramsey orta sahasına, diğer gruplarda orta sahaları ile fark yaratan Hırvatistan, Polonya, İsviçre gibi takımlara uzanmak mümkün. Biz yine de B Grubu'nun içinde kalalım şimdilik.
Elemelerde 10 maçta puan kaybetmeyen, son yıllarda olmadığı kadar genç ve dinamik bir kadroyla Fransa'ya gelen, turnuvanın en tempolu ve göze hoş gelen futbolunu izleten takım olmaya aday İngiltere, ilk maçta Rusya karşısında kendi klasik turnuva şanssızlık/beceriksizlik serisinden bir bölüm izletti. Buna rağmen, turnuva içinde gelişip büyüyebileceklerini sinyallerini verdiler. Eğer bu yolda giderlerse, İngiltere'ye hep mesafeli durmuş birçok futbolseveri de kendilerine çekebilirler. Yeter ki Hudgson da doğruların farkına varsın.
İngiltere'de şampiyon Leicester'ın gölgesinde kalsa da hatırı sayılır bir çıkış yakalayan ve genç kadrosuyla önümüzdeki yıllarda da etkili olacağının sinyallerini veren Tottenham kadrosundan 5 oyuncu ilk 11'deydi. Belki Man Utd'ın altın çağlarından beri İngiltere 11'inde bir kulübün bu denli baskın olduğunu görmemiştik ama Hudgson'ın bu akıcı ve çabuk futbol oynayan ekibin oyun anlayışını milli takıma zerk etme çabası mantıklı bir düşünce gibi görünüyordu. Üstelik Rooney'nin orta alandaki rolünü başarıyla oynaması pas kalitesini arttırıyor, hücumun kanatlarında Sterling ve Lallana'nın takıma hız kazandırması umuluyordu.
Plan kusurlu da olsa işledi. Rusya, yaratıcılık dozu sınırlı ancak fizik gücü yüksek bir kadroyla İngiltere'ye alan bırakmamayı bir ölçüde başarsa da İngiltere kazanmaya yetecek kadar pozisyon buldu. Rusya tüm hücum planını santrforu Dzyuba'nın fizik avantajıyla ileride tutacağı toplarla çoğalarak kanatlardan Smolov ve Kokorin ile etki yaratmaktı. Fakat maç boyunca biri gol olmak üzere kaleyi bulan sadece iki şut atabildiler. Bununla birlikte, ortalama üstü savunma performansları ve -golde hatası olsa da- Akinfeev'in birkaç göz alıcı kurtarışı sayesinde oyunda tutunabildiler.
İngiltere'de Kane'in kötü bir gününde olması ve Sterling'in bir türlü kendinden bekleneni verememesi hücum gücünü sınırladı. Hudgson'ın önümüzdeki maçlarda başta Vardy olmak üzere Sturridge ve genç Rashford gibi hücum silahlarından yararlanması şart gibi görünüyor. Kadro derinliğinin farkına varıp bunu oyun ahengini ve akıcılığını bozmadan kurgulayabilirse, İngiltere hala turnuvanın favorilerinden biri haline gelebilir. Tanıdık bir ekolden gelen Galler maçı bu anlamda ideal bir test olacak. Keza Rusya da benzer yapıdaki bir rakibe karşı yaratıcılığını test edeceği bir maça çıkacak. Rusya ile Slovakya arasında bir güç dengesinin mevcut olduğunu düşünüyor ve beraberliği muhtemel görüyorum.
Galler-Slovakya:
Dünyanın en pahalı oyuncusu etiketine sahip olmanın bedelini ödemeye alışmış, ne yapsa kendini yeterince beğendiremeyen bir adamın sırtında turnuvaya başlayan Galler, iyi bir takım oyunuyla hak ettiği bir galibiyeti alarak moral veren bir başlangıç yaptı. Bu galibiyetin kilidini açan golün Bale'in frikiğiyle gelmesi ise belki de turnuvada İbrahimoviç-İsveç ve Ronaldo-Portekiz ile birlikte en belirgin "one man team" olarak gösterilen Bale-Galler eşleşmesinde hem Bale'i rahatlatan hem de takımın geri kalanını sorumluluk almaya teşvik eden bir faktör oldu.
Galler, Slovakya önünde ilk yarıda müthiş bir pres ve yüksek tempoyla başladı. Alanı iyi daraltarak kazanılan topları Joe Allen'ın önderliğinde olgun ataklara dönüştürmeyi ve Slovakya'yı oynatmamayı başardılar. Tabii ki bu yüksek tempoyu 90 dakika sürdürmeleri düşünülemeyeceğinden 2.yarı biraz daha geri çekilip rakibe alan bırakınca Slovakya'nın oyun üstünlüğünü ele aldığı dakikaları izledik. Slovakya hocasının akılcı oyuncu değişiklikleri ve özellikle Robert Mak'ın sağ kanatta yetenekleri ve hızıyla fark yaratan oyunu sayesinde skorda da dengeyi buldular.
Esasen oyun 1-1'e geldikten sonra iki takım da temkinli göründü. Fakat bu dakikalarda Ramsey'nin sorumluluk alması ve Slovakya'nın göbekten pozisyon verebilecek görüntüsü etkili bir dalış sonucu Robson Kanu'nun golünü getirdi.
Galler ne yaptığını bilen, dengeli, Bale'in liderliğini kabullenmiş ancak sadece onun ayaklarına bakmayan bir takım. Bu galibiyet onları 2. tura taşıyacaktır. Rusya önünde de şanslarının yüksek olduğunu düşünüyorum.
Slovakya ise oyun disiplini yüksek ancak başta santrfor olmak üzere belli mevkilerde kadro kalitesi sınırlı bir takım. Galler maçının başında kendi yaratıcılığıyla müthiş bir pozisyon yakalayan ancak Evans'ın çizgideki olağanüstü müdahalesi yüzünden golü bulamayan Hamsik'in bundan sonraki maçlarda daha aktif bir rol üstlenmesine büyük ihtiyaç var. Onun fark yaratması halinde Rusya maçında kendilerini bir üst tura yaklaştıracak skoru alma şansları olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder