19 Mart 2010 Cuma

İşte UEFA Avrupa Ligi bu


Bu hafta, özellikle Chelsea-Inter maçını çok merak etmeme rağmen işin aşırı yoğunluğundan dünkü Barcelona-Stutgart maçının ikinci yarısı hariç Şampiyonlar Ligi'ndeki maçları izleyemedim. Ama bu kaybımı bu akşam da UEFA Avrupa Ligi'ndeki maçlarda futbola fazlasıyla doyarak kapattım.

Bu yıl yapılan değişikliklerin gerek Şampiyonlar Ligi gerek Kupa 2 için gerekli taze kanı sağladığı aşikar, bu açıdan Platini'yi tebrik etmek lazım. Çeyrek Finale kalan takımları ve oynanan maçların çoğunda heyecanın son ana kadar sürdüğünü görünce bunu anlamak mümkün. Yarın kuralar çekilsin, çeyrek finale kalan takımlar ve geldikleri liglerle ilgili uzun bir analiz yazısı patlatmayı düşünüyorum zaten.

Yine de şunu unutmamak lazım. Eski adıyla UEFA Kupası'nın, yeni adıyla Avrupa Ligi'nin 5-6 yıldır bu tür heyecanlı ve önceden kestirilemez maçlara gebe olduğunu görüyorduk. Burada hiçbir takım formasını koyunca 2-3 turu kolaylıkla geçemiyor. Zaten bu yüzden çeyrek finale ulaşan hiçbir takım için "vadesi buraya kadar, asla kupayı alamaz diyemiyorsunuz"; zira iyi bir hava yakalayan takımın kendine güveni ve hedefe yaklaştıkça konsantrasyonu artıyor. 2003'te Porto kupayı aldığından beri, bir şekilde Şampiyonlar ligi'nden elenip gelerek ya da kendi liglerinde bir önceki sezonun faturasını ödeyerek bu kupada mücadele eden Avrupa'nın elitlerinden hiçbirinin şampiyonluğa ulaşamaması da bunu gösteriyor zaten.

Geçen akşama dönersek, şüphesiz en büyük sürpriz ve sükseyi Fulham yaptı. İtalya'da 3-1 mağlup olduğu maçın rövanşında Juventus'u üstelik 1-0 geriye de düşmüşken 4-1 yenmeyi başardı. Juventus için bu sezon "kayıp sezon" olmaktan çıktı "felaket sezon" olmaya doğru emin adımlar atıyor. Bir başka 4-1'lik mağlubiyeti de Bayern'den alarak ŞL'den elenmişlerdi (ilginçtir o maçta da Trezeguet atmıştı tek golü) şimdi de Avrupa'ya veda ettiler. Maçın özetlerini izlediğimde Fulham'ın Craven Cottage'ın atmosferi içinde  etkisi daha da artan arzusuyla Juventus'a belirli bir tempoyu dikte ettirdiğini anladım. Dempsey'in akıl dolu golü de böyle bir geceye yakışan bir final oldu.

4-4'lük maçta ilk maçta Mestella'da Valencia karşısında elde ettiği 1-1'lik avantajı kullanamadı Werder Bremen. Maçın hemen başlarında 2-0 geriye düşmek yeterince büyük bir şokken, 2-1'i yakaladıktan sonra son anda soyunma odasına 3-1 mağlup girmek hrhangi bir takım için yıkım olurdu. Ama W.Bremen kelimenin tam anlamıyla deliler gibi hücum eden bir takım. Nitekim 2. yarıda öyle bir baskı kurdular ki, Valencia değil kendi yarı sahasına, neredeyse çeyrek sahasına hapsoldu. Böylece 3-3'ü yakaladılar. Bu tempoyla devam etmeyip baskıyı şuurlu bir atak oyununa dönüştürmeye beceremediklerinden 4. golü yediler. Sonra Pizarro'nun golü maçı çevirmeye yetmese de sahada aynı anda Pizarro, Almeida, Rosenberg, Hunt, Marin ve Mesut Özil'i izlemek benim bu hücum iştahını ve cesareti alkışlamama yetti.



Marsilya-Benfica maçı da baya bir garip olmuş. Kendi sahanda, 1-1'in rövanşında golü 70. dakikada bulup sonra 2 tane yemek çok ağır gelmiş olsa gerek Marsilya'ya. Bu kadrodan ve Deschamps'tan hem Ligue 1
hem de Avrupa için çok ümitliydim ama bazı şeyler eksik. Benfica ise çok iyi hücum opsiyonlarına sahip, sürpriz bir şekilde finale uzanabilirler.

Gecenin en gollü maçlarındn biri Anderlecht'in Hamburg'u 4-3 yendiği karşılaşmaydı. 3-1'in rövanşında deplasmanda fazla zorlanmadan gol bulabilen Hamburg, zaten bu sezon kendi sahasında oynanacak finali her şeyden önce görüyor. Anderlecht de potansiyelini sonuna kadar zorladığı için alkışlanmayı hak ediyor. Bu arada santrfor Lukaku gerçekten çok etkili bir arkadaş.

Atletico Madrid, Sporting Lizbon maçları en çok Galatasaraylıların için acıttı herhalde. Özellikle artık Baros ve Sabri de dönmüş, Giovani ara ara kendine uygun maçlarda parlayabileceğini göstermişken Sporting önünde şansı çok fazla olabilirdi Cimbom'un. Atletico Madrid'in öndeki dörtlüsü gerçekten her teknik direktörün hayal edeceği cinsten. Bu gece de bu dörtlünün en parlak elemanı Agüero Lizbon'da özellikle 2.si çok klas olmak üzere attığı gollerle gerekli skoru takımına getirdi. İlk yarı 2-2 bittikten sonra Atletico'nun iyi savunma yapabildiğini de göstermesi bundan sonrasında onlar için umut verici.

Wolfsburg-Rubin maçı da dramatik bir biçimde sona erdi. Bazı çevreler galibin penaltılarla belirlenmesini adaletsizlik olrak nitelndirseler de, 210 dakika boyunca yenişememilş iki takımın mücadelesinin 120. dakikada gelen bir golle sonuçlanması çok yıkıcı oldu. Wolfsburg'un kadrsou çeyrek finale kalan en iyi 2-3 kadrodan biri. 3 ay önce oynasalardı Rubin rahatlıkla eleyebilirdi ama Wolfsburg çıkışa geçmişken kendileri de sezon başı sıkıntılarını yaşarken karşılaşmaları onlariçin talihsizlik oldu. Uzatma devresini izlediğim içimn sadece ayrıntılı bir yorum yapmam zor ancak Dominguez de gittikten sonra hücum açısından biraz kısır bir takıma dönüşmüş olduğunu söylemek lazım Rubin'in. Tabii Hasan Kabze'nin düzenli bir 11 oyuncusuna dönüştüğünü görmek güzel ama daha yaratıcı bir forvet hattı gerek Kazan ekibine.

Liverpool ve Standart Liege de kendi sahalarında kazanarak çeyrek finale kalan diğer takımlar oldular.

Yazı çok uzun oldu buraya kadar sabredenlere teşekkürler:)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder