30 Mart 2010 Salı

Total futbol neden olamıyor?


Turkcell Süper Lig'de mücadele eden takımlar arasında kadro değeri olarak en üstteki takım şüphesiz Galatasaray. Aynı şekilde kariyer, başarı ve uluslararası prestij bakımndan Frank Rijkaard ile rekabet edebilecek bir teknik direktör de yok. Bütün bunlara rağmen takım ligde 4. sırada, Türkiye Kupası'ndan ve UEFA Avrupa ligi'nden beklenenden çok erken elenmiş ve şampiyonluk uzak bir ihtimale dönüşmüş durumda.

Günümüz futbolunda bir teknik direktörün veya göz kamaştıran transferlerin sihirli bir değnek etkisi yapmalarını beklemek elbette gerçekçi değil. Aynı şekilde, bir teknik direktörün kafasındaki felsefeyi, hele de Rijkaard'ınki gibi uygulamaya geçildiğinde neler vaat ettiğini iyi bildiğimiz bir felsefeyi bir anda benimseyebilmesi de mümkün değil. Neticede, Rijkaard'ın Barcelona'ya ilk gittiği sezon üst üste aldığı mağlubiyetleri ve ligde geldiği konumu unutmamamız lazım. Galatasaray da hem yönetimiyle hem de taraftarıyla konsensüs halinde Rijkaard'ın getireceği güzel günlere hala inanıyor. Ben de inanıyorum buna ancak şu ana kadar gelen ışık o kadar zayıf ki, tünelin sonunu nasıl göreceğimiz ve tünelin sonunda total futbolun son hızla önüne gelen kimseyi tanımadan kayıp gidebileceği gıcır gıcır asfalt bir yolun inşa edilmiş olup olmayacağı maalesef meçhul.

Yanıtı çok çarpıcı olan şöyle bir soru sormak mümkün: Galatasaray, taraftarının gönlündeki tempolu, baskılı ve üretken futbolu geçen sezon Skibbe yönetiminde kaç maçta oynadı; bu sezon Rijkaard yönetiminde kaç maçta oynadı? Geçen sezondan hatırladığım Ankara deplasmanları, Benfica ve Hertha Berlin deplasmanları, Ali Sami Yen'deki Beşiktaş maçı bile bu sezonki güzel oyun anılarından fazla sanki. Bu yıl takım, özellikle Baros ve Kewell'ın sakatlığından sonra fazlasıyla Keita veya Arda'nın ayağına bakan ve hücum organizasyonu üretmekte yetersiz kalan bir takıma dönüştü. Oysa ki biz her hattıyla hücum eden, rakibi bayıltan, bunaltan ve sonunda pes ettiren bir oyun bekliyorduk. Aslında sezon başındaki bazı maçlarda bu yönde işareter alındı ama takım iyiye gideceğine kötüye gitti.

Şu sıralar okuduğu bütün eleştiriler defansif orta saha oyuncuları üzerinde, Topal, Sarp, Barış, Ayhan'dan oluşan bir rotasyon bir takımı ne kadar ileri taşıyabilir deniyor. Kısmen doğru, kısmen yanlış. Doğru olan kısımı bu oyuncular "düz" oyuncular olduğundan, Ayhan'ın bu sezon hiç görmedik ama en iyi performansını ortaya koyduğu haller dışında oyunun iki yönünü oynayabilen oyuncular olmamaları. Yanlış olan kısmı ise, sistemin bir türlü oturtulamaması yüzünden takımın en kalabalık yeri olması gerekn orta alanın genellikle bu oyuncuların ikisine tek başına bırakılması ve defans ile hücum hattı arasındaki kopukluğun faturasının bu isimlere çıkarılması. Bu oyunculardan zaten Xavi, Iniesta performansı beklemek hata ancak iddia ediyorum Mehmet Topal'dan (2008 yılında izlediğimiz başkası değilse) bir Busquets performansı beklemek yanlış olmamalı.

Buradan iki temel soruna geliyoruz. Birincisi yaşadığı geri gidişe akıl erdirmenin mümkün olmadığı M.Topal örneğinden yola çıkarsak; takımdaki oyuncuların bireysel gelişimi üzerine. Rijkaard geldiğinden beri takımda bireysel performansı artan isimlerin yalnızca Sabri ve Keita olması belki de beklenen en son şeydi. Servet, M.Topal, Ayhan, Hakan Balta, Barış gibi takımı ayakta ve diri tutabilecek herkesin performansının düşmesi çok dikkat çekici.

İkincisi ise takımın sürekil olarak sistem hatası vermesi. Burada kastım 4-3-3, 4-4-2 gibi rakamlar değil. Galatasaray bu sezon çok az maçta rakiplerine orta sahada üstünlük sağlayabildi. Halbuki toplu hücum toplu savunma, hızlı hareket, çabuk ve kısa pas ve gerektiğinde tek hamlede oyunu yönünü değiştirme gibi temellere dayanan total futbolda temel olan rakibin orta sahaya hakim olmasını dolayısıyla tempoyuayarlamasını engellemek olmalı. Fenerbahçe maçında ilk yarıda üstelik Galatasaray daha baskılı gibi göründüğü halde Fenerbahçe topla daha fazla oynayan taraftı. Bu durum da takdir edersiniz ki Barcelona'nın "possession" a dayalı oyun anlayışından ilham alan bir takım için kabul edilebilir bir durum değil.

Bu durumda ne oluyor? Galatasaray, üst düzey maçlarda defansif oynadığında, yani orta üçlüyü defansın içine gömdüğünde rakibe kendi kontrolü içinde oynanma imkanı verip iyi bir savunma organizasyonuyla zaman zaman istediğini alabiliyor. İnönü'deki Beşiktaş ve Vicente Calderon'daki Atletico ve Sami Yen'deki Panathinaikos maçları buna örnek. Ancak dünkü gibi kazanması gerekn maçlarda takımın en gerisi ile en ilerisi arasındaki mesafeyi bir türlü azaltamadığından, orta sahayı ve oyunun kontrolünü rakibe bırakıyor.



Dün de Guiza'nın savunma arkasına koşularından korktuğundan savunmayı geride kuran, Alex'in etkisinden çekindiğinden M.Topal ile onu birebir marke ettiren ve 4 adamını hücuma yollayan bir Rijkaard vardı maçta. Böylece, maç genelinde Mustafa Sarp, birbirine yakın oynayan, iyi pas yapan ve alan daraltan 4'lü Fenerbahçe orta sahasının karşısında tek başına kaldı. Topu her ayağına alan Fenerbahçeli oyuncu çok rahat zeybek oynarcasına düşüne düşüne hareket etti. Ne yalan söyleyeyim, özellikle ilk yarıda iyi ki Fenerbahçe'de Emre yok dedim, çünkü Fenerbahçe oyunu kontrol ettiği halde tempolu oynayabilecek kaliteden yoksundu, onu da bir tek Emre giderebilirdi.  

Galatasaray'ın ne olursa olsun oyunun merkezini ileriye taşıması lazım. Özellikle de Sabri ve Caner (bendeki kredisini hala yitirmedi) gibi hücumcu bekleri de varken. Varsın geride az adamla yakalanarak savunma arkasına atılan toplardan gol yiyelim, Galatasaray'ın olması gerekn oyun karakteri budur, ileride baskı. Hem bu Turkcell Super Lig kalitesinin üzerindeki hücum oyuncularına sahip olan Galatasaray'ın bu yeteneklerini daha ekonomik kullanmalarına ve rakibi daha kolay şekilde hataya zrolamaya da yarar.

Reçete 2008 yılı sonunda Ankara'da oynanan Gençlerbirliği ve Ankaragücü maçlarında. O zaman adı total futbol değildi ama oyuncular aşağı yukarı aynı hatta daha kaliteli. (Lincoln ve Nonda yerine Keita, Elano, Jo ve Giovanni var) Bu durumda bu standartı beklemek artık hakkımız diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder