2009-2010 sezonunun tartışmasız en iyisi olan takım dün gece tacını giydi. Bu "tartışmasız en iyi" yorumum, Şampiyonlar Ligi kupasını alırken kendi geldiği lig dışındaki en büyük 3 ligin bu sezonki şampiyonlarını safdışı bırakmalarından kaynaklanıyor.
Dünkü maç öncesindeki beklentiler büyük ölçüde gerçekleşti. Topa sahip olma oranı %66-34 lehine olsa da, hücumda Robben dışında alternatifsiz kalmanın ve başta Van Buyten olmak üzere çok ağır stoperlere sahip olmanın faturasını ödedi diyebiliriz bir yerde Bayern için. Mourinho'nun bu maçta yaptığı ek hamle, kağıt üzerindeki 4-3-3 sisteminde Milito'yu tamamlayan Eto'o ve Pandev'in esasında tipik birer kanat oyuncusuymuşcasına bekleriyle bir bütün halinde oynamalarıydı. Bu durum sistemi fiilen 4-4-1-1'e döndürdü ve Inter'in atakalrı ve golleri de bu 1-1 olan Sneijder ve milito'yla gerçekleşti. Pandev'in Robben'in kilitlenmesinde ve takımın hücuma çıkmasında özellikle ikili mücadelelerdeki kuvvetli görüntüsüyle ön plana çıktığını söylemek gerek.
Milito'ya ayrı bir paragraf açmak gerek. 31 yaşına kadar kariyerinde hep orta sınıf takımlarda oynamış Arjantinli santrfor bu sezonun kaderini belirleyen adam oldu. Hem 3 kupayı da getiren final maçlarındaki kritik gollere imza atan isimdi, hem de önceki turlarda Barcelona ve Chelsea'ye attığı goller farkı yaratan etkenler oldu. Şu anda Arjantin'in iştah kabartan hücum hattı için de muhtemelen Tevez ve Higuain'in önünde santrfor mevkii için ilk seçeneğe dönüştü.
Yine de bütün dünya futbol kamuoyunun üzeirnde birleştiği gibi Inter'in tek büyük gerçek starı Jose Mourinho. Üstelik yalnızca bu hissi ve imajı vermesi dahi karşı taraf üzerinde yeterince önemli bir psikolojik etki yaratırken, taktik zekasının uygulamasını her maçta oyuncularından almayı başarıyor.
Bu sezon kupayı kaçırdığı için gelecek yılı şimdide iple çeken birçok takımın olması vaat edilen heyecanı arttırıyor. Gelecek sezon, gidenden daha heyecanlı ve sürprizli olur umarım.
Share |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder