Dün oynanan UEFA Europa League finaliyle ilgili birçok şey zaten yazıldı çizildi görüldü. Esasen, maçtan önce çoğunluğun düşündüğü minvalde gerçekleşti final ve sonuçta kadro kalitesiyle ve özellikle de hücum hattıyla ağır basan Atletico uzatmada da olsa finali alıp götürdü.
Tabi Anfield'da uzatmalarda "final gidiyor artık" denirken sahneye çıktıktan sonra dün de uzatma devresinde golünü çok şık bir vuruşla atan Forlan'ı konuşuyor herkes. Villareal'e geldiğinden beri kariyerinde hep belli bir düzeyin üstünde olan Uruguaytlı golcü bunları hak ediyor elbette, Ali Sami Yen'de son dakikada Galatasaray'a ve Vicente Calderon'da Liverpool'a attığı golleri de sayınca kupayı getiren isim olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bahsetiğim bu iki maçın bir başka özelliği de Atletico'nun Avrupa Ligi'nde oynadığı 9 maç arasında normal sürede galip kapatmayı başardığı başka maç olmamsı. Tamam, yarı final ilk maçından başka mağlubiyetleri de yok ama garip geliyo yine de insana galibiyetsiz kupa.
Fulham ise herkesin alkışını kazanarak, peri masalına gerçekçi bir sonla veda etti. Fulham örneği hem Avrupa'da başarılı olmak isteyen Küçük ve Orta Büyüklüklteki Kulüpler (KOBİ'den esinlenerek KOBK olsun bunlar da) hem de sınırsız ve sonunu düşünmeden harcama yapan Portsmouth gibi Premier Lig takımları için fevkalade bir model. Süper yıldızları yok, orta karar tecrübeli oyuncular ve onlardan maksimum verim almayı bilen bir hoca var. Herkesin rol dağılımı belli, kimse ucuz kahraman olmaya, kendini büyük takımlara pazarlamaya çalışmıyor. Zaten bu nedenle "takım olamayan" Juventus gibi marka takımları da, takım içi denge sorunu yaşayan Hamburg gibi takımları da, Lucescu gibi bir taktik dehasının son şampiyon Shaktar'ını da bu sayede eleyebildiler.
Final maçı beklendiği gibi geçti. Fulham ilk yarıda yediği gole hemen cevap vermeyi başaramamış olsa, ikinci yarıda farkın da açılabileceğini düşünüyordum, zira Fulham'ın Atletico üzerinde baskı kurabilecek bir yapısı yoktu. Özellkle 4'lü savunmanın önünde oynayan Etuhu iyice stoperlerin arasına gömülmüş; kanatlardaki Duff ve Davies de Simao ve Reyes'e göz kulak olmaktan hücuma destek veremez durumdaydılar.
İkinci yarıda iki taraf da kupaya az vakit kaldığının bilincinde olarak rölantide oynadılar. Aynı anlayış 4-5 dakikalık çeşitli karşılıklı parlamalar dışında uzatma devresinde de sürdü.
Benim gözümde finalin yıldızı Forlan'dan ziyade Agüero'dur. Özellikle son golde herhangi bir futbolcunun 116. dakikada depar atmaya tenezzül etmeyeceği bir topa koşup, yetişip, düzeltip, çalım atıp, akıllıca bir asist yapmasının yanı sıra bütün maç boyunca sergilediği istekli görüntü ve topu her ayağına aldığında ben yıldızım diyen bir hava yaymasıyla çok beğendim kendisini. Bir oyuncunun kendine değil, takımına oynayarak kendisini nasıl parlatabileceğinin canlı örneği oldu. İlk goldeki hatası dışında Ujfalusi'yi de çok beğendim, sürekli atak yapma ve rakibi zorlama arzusundan ötürü.
Sonuç olarak, geçen senelerdeki saçma format terk edilince bu sene yeni bir çehreye bürünen Kupa 2'nin formatı tutmuştur diyebiliriz. Bu kupanın en büyük özelliği gruptan çıkan ve ŞL'den gelen 32 takım kaldığında aralarından herkesin çeşitli faktörlerbirleştiğinde kupayı alabilecek seviyede olması. Bu da beklenmedik sonuçları ve çok ilginç eşleşmeleri beraberinde getiriyor.
Galatasaray'ı eleyen takım kupayı aldığı için içim buruk ama tebrikler ne diyelim:)
Share |
Tabi Anfield'da uzatmalarda "final gidiyor artık" denirken sahneye çıktıktan sonra dün de uzatma devresinde golünü çok şık bir vuruşla atan Forlan'ı konuşuyor herkes. Villareal'e geldiğinden beri kariyerinde hep belli bir düzeyin üstünde olan Uruguaytlı golcü bunları hak ediyor elbette, Ali Sami Yen'de son dakikada Galatasaray'a ve Vicente Calderon'da Liverpool'a attığı golleri de sayınca kupayı getiren isim olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bahsetiğim bu iki maçın bir başka özelliği de Atletico'nun Avrupa Ligi'nde oynadığı 9 maç arasında normal sürede galip kapatmayı başardığı başka maç olmamsı. Tamam, yarı final ilk maçından başka mağlubiyetleri de yok ama garip geliyo yine de insana galibiyetsiz kupa.
Fulham ise herkesin alkışını kazanarak, peri masalına gerçekçi bir sonla veda etti. Fulham örneği hem Avrupa'da başarılı olmak isteyen Küçük ve Orta Büyüklüklteki Kulüpler (KOBİ'den esinlenerek KOBK olsun bunlar da) hem de sınırsız ve sonunu düşünmeden harcama yapan Portsmouth gibi Premier Lig takımları için fevkalade bir model. Süper yıldızları yok, orta karar tecrübeli oyuncular ve onlardan maksimum verim almayı bilen bir hoca var. Herkesin rol dağılımı belli, kimse ucuz kahraman olmaya, kendini büyük takımlara pazarlamaya çalışmıyor. Zaten bu nedenle "takım olamayan" Juventus gibi marka takımları da, takım içi denge sorunu yaşayan Hamburg gibi takımları da, Lucescu gibi bir taktik dehasının son şampiyon Shaktar'ını da bu sayede eleyebildiler.
Final maçı beklendiği gibi geçti. Fulham ilk yarıda yediği gole hemen cevap vermeyi başaramamış olsa, ikinci yarıda farkın da açılabileceğini düşünüyordum, zira Fulham'ın Atletico üzerinde baskı kurabilecek bir yapısı yoktu. Özellkle 4'lü savunmanın önünde oynayan Etuhu iyice stoperlerin arasına gömülmüş; kanatlardaki Duff ve Davies de Simao ve Reyes'e göz kulak olmaktan hücuma destek veremez durumdaydılar.
İkinci yarıda iki taraf da kupaya az vakit kaldığının bilincinde olarak rölantide oynadılar. Aynı anlayış 4-5 dakikalık çeşitli karşılıklı parlamalar dışında uzatma devresinde de sürdü.
Benim gözümde finalin yıldızı Forlan'dan ziyade Agüero'dur. Özellikle son golde herhangi bir futbolcunun 116. dakikada depar atmaya tenezzül etmeyeceği bir topa koşup, yetişip, düzeltip, çalım atıp, akıllıca bir asist yapmasının yanı sıra bütün maç boyunca sergilediği istekli görüntü ve topu her ayağına aldığında ben yıldızım diyen bir hava yaymasıyla çok beğendim kendisini. Bir oyuncunun kendine değil, takımına oynayarak kendisini nasıl parlatabileceğinin canlı örneği oldu. İlk goldeki hatası dışında Ujfalusi'yi de çok beğendim, sürekli atak yapma ve rakibi zorlama arzusundan ötürü.
Sonuç olarak, geçen senelerdeki saçma format terk edilince bu sene yeni bir çehreye bürünen Kupa 2'nin formatı tutmuştur diyebiliriz. Bu kupanın en büyük özelliği gruptan çıkan ve ŞL'den gelen 32 takım kaldığında aralarından herkesin çeşitli faktörlerbirleştiğinde kupayı alabilecek seviyede olması. Bu da beklenmedik sonuçları ve çok ilginç eşleşmeleri beraberinde getiriyor.
Galatasaray'ı eleyen takım kupayı aldığı için içim buruk ama tebrikler ne diyelim:)
Share |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder