8 Nisan 2010 Perşembe

R&R veya Louis van Gaal

Salı akşamı futbol oyununun geleceğini adım adım yeniden tanımlayan bir takım ve her izlendiğinde "dünyanın en iyisi kim?" sorusunu bir daha sordurtmamaya kararlı olan Messi sayesinde doyumsuz bir futbol zevki yaşadık. Ancak yaşanacak zevkin bitmediğine, ne mutlu ki Man Utd-Bayern maçında bir kez daha tanıklık ettik.


Şampiyonlar ligi’nde 2009/10 sezonu başladığında büyük bir çoğunluğun tahmin edemeyeceği bir tablo var ortada. Üstelik çok zor gruplardan çıkan ve her aşamada sürpriz gerçekleştiren Bayern ve Lyon’dan birisinin adının finalde yazılı olacağı kesinleşti. Hem de Bayern 2001’de kupayı aldığından beri, Lyon ise tarihinde ilk kez yarı finale çıkmayı başarmışken. 2004’te Monaco’nun başarısından bu yana ilk kez bir Fransız takımı yarı finalde, Alman takımları da 2002'de Leverkusen'in yaptığından beri bunu ilk kez başarıyor.

Çeyrek final kuraları çekildiğinde, Chelsea’nin de elenmesinin ardından finalin adı Man Utd-Barcelona olarak tescillendi diyenler yanıldı. Bu yanılgıyı ortaya çıkaran ise 1999 finalinin intikamını alan Bayern Münih oldu. İki takım arasındaki 180 dakikaya bakarsak Man Ud’ın hem daha iyi bir takım olduğunu hem de turu daha fazla hak eden takım olduğunu söylemek mümkün olsa da, Bayern’in eksik taraflarını başa baş bir mücadele ve ondan ziyade oyun disiplini ve “kararlılık” sayesinde nasıl kapattığının hakkını vermek gerek.

Robben ve Ribery’si olan bir takım herkesi yenebilir ama böyle bir defans ve kaleciyle herkese yenilebilir de demiştim. Fiorentina ve Man Utd eşleşmeleri bu fikrimi doğruladı. Şimdi defansif anlamda Ronaldo-Kaka-Higuain üçlüsüne mükemmel biçimde direnerek 2 maçta sadece 1 gol yemeyi başarmış, kalecisi Lloris’in istim üzerinde olduğu (Bordeaux maçının son dakikalarında Wendel’in kafasını nasıl çıkardığını tekrar tekrar izlemek lazım) ve bu sezon 10 maçta kalesinde sadece 6 gol görmüş Lyon’a karşı bu hücum gücünü göstermeye çalışacak. Lyon’un da ligi domine ettiği ve kadrosunda Malouda, Essien, Diarra gibi oyuncular barındırdığısezonlarda Avrupa’da gösteremediği başarıyı şimdi göstermesi de ayrıca ilginç bir nokta.

Maça dönecek olursak, en çok hoşuma giden taraf ilk 10 dakikada gelen iki golün ardından Man Utd’ın asla tempoyu düşürmemesi oldu. Orta sahanın tempoyu arttırması ve etkili bir pres konusunda halen dünyanın en iyi takımı olduklarını düşünüyorum. İlk yarıda Bayern’in üzerine kabus gibi çöktüler. Kanatlardaki Rafael ve Evra Robben’in ve Ribery’nin adam kovalamadaki yersizliklerinden ve Bayern’in bekleri Lahm ve Badstuber’in, Nani ve Valencia’yı çok geride karşılamak zorunda olmalarından dolayı çok geniş hareket alanları buldular. İlk yarı tamamen Man Utd’ın kontrolünde giderken skor da 3-0’a dönünce her şeyin bekleneden kısa vee kolay olduğu algısı oturmaya başlar gibi oldu zihinlerde.

Bu algıyı yıkan biraz da Carrick’in hatasından yararlanan Oliç oldu. Gol hem Bayern için FM/CM tabiriyle bir “lifeline” olarak 2. yarıya umutlu çıkmalarını sağladı, hem de Man Utd’ın, ister istemez daha temkinli ve daha az forse eden bir oyun anlayışı benimsemesine yol açtı.

İlk yarıda hiç etkili olamayan Ribery, ikinci yarının başlangıcıyla birlikte oyuna yavaş yavaş ağırlığını koymaya başladı.Önce kendisine yapılan faulü belirgin biçimde hakemin gözüne sokarak, Rafael’in çocukça bir hatayla 2. sarı kartını almasını sağladı. Sonra da 10 kişi kaldıktan sonra geriye kapanan Man Utd karşsında orta sahada hareket edebildiği alanın 30-40 m.’ye çıkmasıyla driplingleriyle takımı rahatlattı. En sonunda da akıllı bir korner kullanarak golün hazırlayıcısı oldu.

İkinci yarıdaki Bayern baskısında göz önüne alınması gereken faktörlerin başında sabır ve şuur geliyor. Paniğe kapılmadan, topları şişirmeden ama kısır bir taktikle de değil araştırmacı bir anlayışla baskı kurdu Bayern. Elbette Man Utd. 10 kişi kalmasaydı ve Rooney çıktıktan sonra ileride top tutabilecek birisi olsaydı böyle bir duruma düşmezdi. Ancak van Gal sanki bir senaryoyu icra edercesine kusursuz oynattı takımını.

Hollandalı teknik adam yavaş yavaş dünya futbol sahnesine 2. büyük dönüşünü yapmaya hazırlanıyor. Devre arasında yaptığı Müler-Gomez değişikliği sadece forveti ikileyip vasat oynayan bir oyuncuyu çıkarmaktan ibaret değildi. Olic gibi ekstra dayanıklı ve mücadeleci bir forvetin yanına, stoperleri sabit tutarak takımın ilerde kalmasını sağlayacak yapılı bir santrfor ekleyerek Man Utd. defansını 2. yarıda oyuna katkısını sıfırlamayı başardı.

Robben’in başlıca hayranlarından biriyim, bunun bu blogda da çeşitli postlarımda dile getirdim zaten. Tek bir oyuncuya güzelleme yapmanın da bir sınırı olduğundan bu yazıda ona ayrı bir yer yok. Ama yine de “o ne goldü?” demek hakkım.

Yarı finalleri heyecanla bekliyorum. Gönlümden Bayern-Inter finali geçiyor demiştim ancak Messi böyle oynadığı sürece Mourinho ne yaparsa yapsın çaresi olmayacak gibi. Yine de bekleyip görmek lazım.


Share
|

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder