6 Nisan 2010 Salı

8 numaralı forma karizması-I



Forma numaralarının 1-99 arasında değişmesi futbolun küresel bir endüstriye dönüşme sürecinde önemli bir basamak. Dev kulüplerin gelirlerinde en önemli paylardan birini forma satış gelirleri aldığından, bir numaranın kariyeri boyunca bir oyuncuyla özdeşleşmesi daha isabetli bir satış stratejisi olarak görülüyor. Hatta bu numaralar, oyuncuların şahsi gelirlerini arttırmalarında da önemli bir unsur, Anelka-39 örneğinde gördüğümüz gibi.



Aslında bu adet yokken de hemen her oyuncunun özdeşleştirildiği bir forma numarası vardı. Zaten 1’den 11’e sıralanan numaralar genelde belli bir mevkiyi temsil ettiğinden, 10 numaralı süper yıldızlar, 9 numara giyen fırsatçı santrforlar, 7 numaralı şık sağ açıklar ve 11 numaralı süratli sol açıklar ön plana çıkıyorlardı.

8 numaranın durumu ise biraz daha farklı hatta ayrıksı bile denebilir. Benim futbol aşkına tutulduğum ilkokul yıllarımı hatırladığımda 8 numara dendiğinde aklıma iki isim gelirdi: Cevat Prekazi ve Rıdvan Dilmen. (Onların yanı sıra üçüncü olarak da bana futbolu sevdiren Hollanda’nın, Milan’da da buluşan müthiş üçlüsünün şu anda İstanbul’da ikamet edenini de saymak mümkün).


Bu ikili, 1980’lerin sonuna özellikle de 1988-1989 sezonuna damga vurdular. O yıl, Galatasaray Avrupa’da hayallerin ötesine geçerken, Prekazi yalnızca Monaco maçında attığı golle değil, tekrar tekrar izlenip Galatasaray’ın “unutulmayan maçlar” DVD’sindeki yorumlarıyla da birleştirildiğinde iyice anlaşılan saha içindeki akil adam ve gizli lider rolüyle hafızalarda unutulmaz bir yer bırakırken; Türk futbolunun yetiştirdiği belki de en “özel” futbolcu olan (en yeteneklisi ya da en kariyerlisi olmadığı açık ama bugüne kadar onun stilinde başka hiçbir futbolcuyu izlemediğimiz de ortada; bu yüzden bu kelimeyi tercih ettim) Rıdvan, Fenerbahçe’yi 103 gollü tarihi bir rekora koşturan lig serüveninde takımı uçuran isim olmuştu.

Bence bu iki oyuncuyu tanımlayabilmek için kullanılabilecek kavram, oyun zekası ve bu zekanın maçın herhangi bir dakikasında aniden parlamasıyla ortaya çıkan “eksantriklik” olabilir. Çünkü ikisi de akla gelmeyecek hareketleri doğru zamanda yapmayı bildiklerinden, rakibi şaşırtmak mümkün oluyordu. Yoksa hakikaten Köln’de o mesafeden vurmak akıllı bir adamın değil, eksantrik bir adamın işi. İlginç olan aynı dönemde ezeli rakip Beşiktaş’ın 8 numarası kaptan Rıza’nın ise tam terinse olabildiğince “düz” bir oyuncu olmasıydı. Tabii hakkını yememek lazım “atom karınca” uzun vadede bir takım için daha güvenilir ve iniş çıkışları olmayan istikrar abidesi bir futbolcuydu.

8 numara karizmasının 80’lerin sonunda bir çocuğun beyninde bıraktığı izler böyleydi. Yaklaşık 20 yıllık bir atlamayla 8 numara bugün benim için ne ifade ediyor, 2. kısımda da ona değineceğim.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder