Bugün baktığımızda rahatlıkla böyle bir skorun hak edilmediğini söylemek mümkün. Bazı kritik noktalarda Beşiktaş ipin ucunu elinden kaçırınca hezimet kaçınılmaz hale geldi.
Belki de bu maçtan 2 hafta önce İstanbul’da Beşiktaş’ın 2-1 galibiyetiyle sona eren maçta aramak lazım bu sonucun izlerini. Muhteşem bir taraftar desteği önünde, oyunu olması gerektiği gibi kontrol eden, tempoyu belirleme lüksünü rakibine teslim etmeyen ve fırsatları değerlendirmeyi bilerek bir çeşit “baskın galibiyet” almıştı Beşiktaş.
Grupta Anfield Road’da oynadığı 2. maça çıkan Liverpool, ilkinde Marsilya’ya yenilmiş olmasının da etkisiyle, kaybedeceği puanların gruptan çıkmasını büyük riske atacağının bilinci, ilk üç maçta yalnızca tek puan alabilmenin öfkesi ve deplasmanda yaşadığı yenilginin rövanşını alma isteğiyle çok hırslı ve hızlı başladı maça. Bu beklenmeyen bir başlangıç değildi ama nedense Beşiktaş şaşkın görünüyordu. Kazanılan hiçbir top olumlu kullanılamayıp, duvar tenisi gibi geri dönünce baskı giderek arttı ve goller gelmeye başladı.
Her şeye rağmen ilk yarı 2-0 bittikten sonra bile bu maçın hezimete dönmemesi mümkündü. Aslında, tamamen bir önceki sezon aynı sahada Galatasaray’ın karşı karşıya kaldığı duruma benziyordu yaşanan. Hatırlamak gerekirse ,ilk yarı içeriye 3-0 mağlup giren Galatasaray ikinci yarıda maçı 3-2’ye getirmiş hatta beraberlği kaçıran taraf olmuştu. Buradan da anlaşılacağı gibi ikinci yarıya yeni bir başlangıç, biraz daha ayakları yere basan bir pas oyunu ve anahtar kelime “sakinlik” gerekiyordu. Hiçbirini yapamadı Beşiktaş. Aksine geçen dakikalar paniği arttırdı ve gollerin arkası çorap söküğü gibi gelmeye başladı. Özellikle sol kanatta İbrahim Üzülmez’in savunduğu alan koridor oldu, kalede Hakan Arıkan bir-iki şanssız golün ardından tamamen oyun konsantrasyonunu kaybetti ve “akışına bıraktı”. Netice, 20 yıl önce İngilizlere karşı yaşanan felaketleri andıran 8 gollü bir mağlubiyet oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder