24 Kasım 2009 Salı

Doğaçlamayı seven grup

Şampiyonlar Ligi 2009/2010 kuraları ilk çekildikten sonra herkesin gözü bu grubun üzerindeydi. Chelsea’nin başındayken Barcelona karşısında unutulmaz eşleşmeler yaşayan Mourinho, bu kez Inter ile çıkacaktı “durdurulamaz” takımın karşısına. İlk kez katılan Rusya şampiyonu Rubin ile Ukrayna futbolundaki çıkışa ve Shevchenko takviyesiyle başka bir grupta iddialı olabilecek Dinamo Kiev talihsiz bir durumla karşı karşıya gelerek daha maçlar başlamadan iki deve toslamış UEFA Avrupa Ligi hesapları yapmaya başlamışlardı ezici bir çoğunluğa göre.

Ama grubun seyri çok farklı gelişti. Barcelona’nın 2 maçta Rubin Kazan’dan sadece 1 puan alabilmiş olması, bilhassa Şampiyonlar Ligi dahilinde “uzaydan gelen” bir takım olmadığını gösterdi. Diğer tarafta, eğer 4. maçlarda son 10 dakika geçici yetenek tutulmasına yakalanan Dinamo savunması ve kaleci Bogush’un hataları art arda gelmeyip Inter, Kiev’de 2-1 kazanamasaydı çok daha enteresan bir tabloyla da karşı karşıya gelebilirdik.

5. maçgünü öncesinde tablo şu şekilde

1. Inter 4 1 3 0 6
2. Rubin 4 1 2 1 5
3. Barcelona 4 1 2 1 5
4. D. Kiev 4 1 1 2 4


Her takımın şansını sürdürdüğü, hiçbir şeyin şimdiden kestirilemediği bu grupta son anda yakaladığı avantaj Inter’e, Camp Nou’dan 1 puanla çıkması halinde onlara kendi göbeğini kendi kesme imkanı vereceğinden Mourinho’nun kontrollü bir strateji üzerinde durması olası. Tabi ki Barcelona’ya karşı kapanmaktan bahsetmiyorum. Başa baş oynadığı maçlarda dahi topla oynama yüzdesi %60’ı bulan, sayısız hücum varyasyonuna sahip bir takımı kendi sahanda kabul etmek intiharla eşdeğer zaten. Inter’in temel hedefi tempoyu kontrol etmek, mümkün olduğu kadar pas yapmak ve Barcelona’nın savunmadan topla çıkışını presle engellemek üzerine olacak. Yaya Toure’nin yokluğu da bu top çıkarma meselesi düşünülünce Inter için avantaj.

Az önce sayısız hücum varyasyonuna sahip dediğimiz Barcelona’nın gözbebeği Messi’nin büyük ihtimal oynamayacak olması bu imkanları kısıtlayacak şüphesiz ama esas sorun takımın hücumunda geçen seneki akıcılığı göremememiz. Son A. Bilbao maçında uzun zaman sonra ilk defa çare üretmekte zorlanan bir takım vardı. İbrahimoviç’in yokluğu, Henry’nin tartışmalı bir haftadan sonra ilk 11’de başlamaması bunları etkilemiştir muhakkak. Fakat, bence esas sorun takımın Eto’o olmadan oynamaya alışamamış olması. Biraz açmak gerekirse, ileri üçlünün ortasındaki “santrfor” sırtı dönüp top dağıtan bir oyuncudan ziyade, hücum bölgesini enine kat eden ve sürekli hareket eden bir oyuncu tipi Eto’o. Ibrahimoviç çok daha kaliteli bir golcü, o noktada şüphem yok, yarın da muhtemelen eski takımına karşı kendini gösterecektir ama Eto’o bu makinenin doğal bir dişlisi gibiydi.

Diğer maçın kaderini ise Rubin’in hafta sonu şampiyonluğu ilan etmiş olması doğrudan etkileyecek. Ne kadar da olsa, bu kadar zorlu bir maratonun ardından büyük bir başarıya ulaşmış olmanın oyuncularda “görevini yapmış” olma hissini yaratması muhtemel. Diğer yandan, bunun getirdiği moral ve seyircinin desteği, galibiyetin gruptan çıkma yolunda çok büyü avantaj getirecek olması gibi faktörler de Tataristan ekibinin lehinde.

Barcelona ve Inter’in gruptan el ele çıkması için yarınki iki maçın da berabere bitmesi, son hafta da maçlarını kazanmaları akla en yatkın senaryo. Ancak bu grupta herkes doğaçlama oynamayı seviyor.

Son olarak Rubin-Dinamo maçının Rusya’nın coğrafi konumundan ötürü erken başlaması sayesinde iki maçı peş peşe izleme imkanımız olduğu için şanslı olduğumuzu da söylemek gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder