Şezlongumu Kuzey Denizi kıyısına taşıdım. Artık buradan ahkam keseceğim.
9 Aralık 2009 Çarşamba
It's nice to be away from home
İlklerden başlayalım... Bugüne kadar 8 maçın 6'sını deplasman takımlarının kazandığı, ev sahibi takımların hiç galibiyet alamadığı başka bir Şampiyonlar Ligi akşamı olmamıştır herhalde. Daha önce bizim de yakından bildiğimiz gibi sıfır çeken nice takım olmuştu ama Maccabi Haifa 6 maçı gol atamayan tek takım oldu. Bildiğim kadarıyla 3 puanla ve galibiyet alamadan grubu 3. bitirip Avrupa Ligi'ne katılmayı başarabilen bir takım da olmamıştı.
Sahi, yeri gelmişken biri bana bu Atletico Madrid'in nasıl APOEL'i geride bıraktığını anlatsın. tamam statü ikili averaj vs. biliyorum hepsini ancak aralarındaki 2 maç da berabere bitmişken (0-0,1-1) , dış sahada daha çok gol atan prensibinin işletilmesi yerine genel averaja bakılsaydı daha hakkaniyetli olurdu gibime geliyor. Zaten Chelsea ve Porto'nun amansız üstünlüğüyle geçilen grupta Stamford Bridge'den puan çıkarmayı başaran APOEL'in averajı -3 (4-7) olmasına rağmen -9 (3-12) averajlı Atletico Madrid'in (kaldı ki sempati beslediğim bir takımdır) gerisinde kalması çok hoş olmadı.
Gecenin kapışmasında Van Gaal ustalığını gösterdi ve bütün otoriteleri yanıltarak Torino'da ezici bir galibiyet aldı. Hafta sonu Inter'i deviren Juventus maçın başında da öne geçmesine ve beraberliğin kendisine yetmesine rağmen direnemedi. Maçın tamamını Beşiktaş maçı yüzünden izlemek mümkün olmadı ancak özetlerde özellikle sonlara doğru Juve orta sahasının iyice çöktüğü açıkça anlaşılıyor. İşte burada Van Gaal'in Robben'i ve ardından da orta sahayı ele geçiren Tymoschuk'u oyuna alarak "finish him" butonu ile Ferrara'ya öldürücü darbeyi vurduğunu görüyoruz. Bu arada Avrupa Ligi daha da heyecanlı hale geliyor tabi Liverpool'dan sonra Juve de bağdan sürüldükten sonra gelip dağdakileri kovmayı deneyecek. Ne olursa olsun sakatlıktan kurtulmuş bir Ribery-Robben ikilisine sahip bir takım Şampiyonlar Ligi'ndeki herkese çok zor anlar yaşatır. Kaybederse de kaleci ve defans zaafından kaybeder.
Beşiktaş'ın bulunduğu B Grubu'nda ise Man. Utd. eksiklerden dolayı Carrick ve Fletcher'ı defansta oynatmak zorunda olduğu maçta, rakibinin kazanmak zorunda olmasının getirdiği zafiyeti akıllı kontrataklara ve bu tip bir oyun anlayışı için hala biçilmiş kaftan olduğunu ispatlayan Owen'la sonuca gitti. Wolfsburg ise son torbadan girdiği halde rahatlıkla çıkabileceği bir grupta 3.lükle yetinmek zorunda kaldı. Öyle görünüyor ki çıkışları saman alevinden biraz daha uzun süreli olsa da alman futbolunun elitleri arasında uzun vadeli yer alamayacaklar, Dzeko, Grafite, Schafer gibi yıldızlarını kaybedecekler ve Magath öncesi döneme rücu edecekler.
Mustafa Denizli'nin Şampiyonlar Ligi performansında ilerleme olduğunu ve bu kez sadece kendi evinde sıfır çektiğini söylersek, bu asla hocayla dalga geçme amacı taşımaz, bilakis Beşiktaş'ın aslında bu gruptan çıkmasının ne kolay olduğunu ortaya koyar. Öyle ya bu takım 2 yıl önce Liverpool'dan 8 yediği sezonda dahi onları İnönü'den çıkarmamış ve Marsilya'yı da yenmişti. Dünkü öncelikle gol yememe ve oyunu 1-0'a bağlamak yönündeki stratejisine saygı duyulabilir ancak bu stratejinin başarıya ulaşabilmesi için daha fazla yaratıcı ayak gerekiyor. Gerçi Almanya'dan gelen skor her koşulda bu maçın neticesini Beşiktaş için kadük bırakacaktı. Yine de bence en büyük hata golü yedikten, yani strateji çöktükten sonra 2. yarıya bir değişiklikle başlamamak ve 70. dakikaya kadar beklemekti. Yoksa takımda tempo ve mücadele sorunu yoktu.
Son olarak, Real Madrid ve Milan'ın birlikte çıktığı gruba gelirsek, Marsilya'nın son maçta Zürih'ten bir başka sürpriz beklediğini yazmıştım iki hafta önce. Bu sürpriz geldi ve İsviçre takım gruptaki bütün puanlarını Milan'dan almış oldu. Ama kendileri de Real önünde bozguna uğradılar. Belki Lucho'nun penaltısı gol olsa ve maç 2-2'ye gelse bir galibiyet umudu doğabilirdi. Tabii diğer taraftan, çok formda olan Milan'ın da diğer maçtaki skora göre oyunu rölantide tuttuğunu ve galibiyet için saldırmadığını söylemek mümkün.
Bu akşam ise D.Kiev-Barcelona ve Inter-Rubin maçları dışında heyecan dozu daha az zira çoğu şey önceden belli olmuş durumda. Yine de bize düşen oturup keyifle izlemek...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder