Kupada bugün iki haftayı bitirdik ve grup maçları geride kaldı. Başka bir deyişle fikstürdeki 64 maçın 48'inin karşısına skorları yazıldı. Artık maç bolluğu yerini telafisi mümkün olmayan maçlara bırakacak ve heyecan giderek artacak.
İlk günlerdeki karamsarlık, heyecanın artmasıyla giderek dağıldı. Belki gelmiş geçmiş en keyifli ve en gollü kupa olmayacak ama (48 maçta 101 gol atıldı) her an sürprizle karşılaşmamız olası olduğundan çok şaşırtıcı ve unutulmaz anlar yaşayacağımız kesin.
İlk turun özet notlarına gelirsek
"Perfect" çekenler: Hollanda ve Arjantin- 3 maç 9 puan
Golcüler: Arjantin ve Portekiz- 7 gol- Tabii Portekiz'in bunların hepsini tek bir maçta kaydettiğini unutmamak lazım
Sıfır çekenler: Ölüm Grubu'ndaki Kuzey Kore'den beklenirdi belki ama Kamerun'un bütün maçlarını kaybetmiş olması büyük hayal kırıklığı
Golsüzler: Sıfır çeken K. Kore bile gol atabilmeyi başardı ama Honduras ve Cezayir, bütün maçlarda rakiplerine, en azından mücadele açısından, iyi direnmelerine rağmen aşırı beceriksizliklerinden hiç gol atamadılar.
Kaleyi kapatanlar: Bu kategoride de Portekiz tek başına, gol yemeden zirvede yer alıyor. Fakat elimde olsa iki Dünya Kupası'nda 7 maçta sadece 1 gol yiyen İsviçre'ye bu dalda özel ödül vermek isterdim.
Yine rakamlardan gidelim.
Afrika'da Latin rüzgarı: Güney Amerika (CONMEBOL) kıtasından finallere kalan 5 takımın 5'i de üst tura çıkmayı başardı. Bunlardan Şili dışındaki dördü gruplarını lider olarak tamamladı. Kuzey Amerika grubundan katılan ama zaman zaman Copa America'da da mücadele ettiğini gördüğümüz Meksika'yı da işin içine katarsak Latin Amerika takımları, bu kupaya damgalarını vurmuş durumda.
Hemşerim ne oldu bize? Bu kupa belki de 1990'da Kamerun mucizesiyle başlayan, zaman zaman ufak parlamalarla devam eden, 2002'de Senegal'le yeniden bir ivme kazanan Afrika futbolu mitinin hazin çöküşüne sahne oldu. Halbuki, Dünya Kupası ilk kez Afrika kıtasında düzenlendiği için bugüne kadarki en büyük başarı olan Çeyrek Final'in ötesine geçilebileceğine dair çok kuvvetli bir inanç ve biraz da genel bir istek vardı. Şimdi, sadece Gana 2.tura çıktı ve bir yerde bütün kıtanın prestijini kurtarmış oldu. Gana, G.Afika ve Fildişi Sahili 4 puan, Nijerya ve Cezayir 1 puan toplayabilirken, Kamerun sıfır çekti. Bakalım nispeten müsait bir fikstüre denk gelen Gana ne kadar ileriye gidebilecek?
Finalden dibe: 2006'nın finalistleri galibiyet dahi alamadan, gruplarını son sırada tamamlayarak Güney Afrika'ya veda ettiler. Çevremde buna üzülen çok sayıda kişi olduğunu söyleyemeyeceğim. Herhalde 2006'da bazı futbolseverlerin ahını aldılar. Aynı şey Fransa'nın başına 1998'de kupayı aldıktan sonra 2002'de gelmişti. Ama bir önceki kupanın finalistlerinin ikisinin birden gruptan çıkamadıkları vaki midir bilemiyorum. Sonuçta ikisi de gerek takımlarını zamanında yenileyememeleri, gerek sabit ve belirrli bir sistemle takım içi uyumu sağlayamadıkalrından erken veda ediyorlar.
Şaşkın "underdog"lar: İsviçre ve Sırbistan grup liderleri İspanya ve Almanya'yı yenmelerine rağmen gruptan çıkamamayı başardılar. Maçlar başlamadan önce yaptıkları hesaplarla taban tabana zıt olan bu durmu nasıl açıklamak lazım bilmiyorum ama Sırbistan, zaten topu topu 4-5 maç oynayacakları kupada maç seçtiği, İsviçre ise gol atmanın yolunu bir türlü öğrenemediği için kupadan elenmiş oldular.
Avrupa'dan futbol: Milli Takım, 2002'de hepimizi sevince boğarken, 3.lüğe dudak bükmek için "hiç Avrupalıyla oynamadık" denirdi. Çoğu kişiden de"Dünya Kupası'nda bir sürü alakasız takım var, Avrupa Şampiyonası çok daha güzel ve kaliteli" minvalinde sözler duymuşumdur. Ama 2010'da bu tezler de ofsaytta kaldı. 13 Avrupa takımından 7'si turnuvaya veda etti. Demode ve renksiz futbol oynayan Slovenya ve Yunanistan (son maçı saymazsak buna Slovakya'yı da eklemek mümkündü ama toplarlandılar), 5-6 sene öncesinde kalmış Danimarka, üretmeyen İsviçre ve takım olamayan yıldızlar topluluğu Sırbistan. Keşke bunların yerine biz, Rusya, İrlanda gibi takımlar olsaydı diye düşünmeden edemiyor insan.
Asya kaplanları: Son olarak Kore ve Japonya'ya da gerçekten bravo demek istiyorum. İki takım da Hiddink ve Zico dönemlerindeki anlşayış temelinde, ancak bu modeli günümüzün ihtiyaçlarına uygun bir şekle sokarak başarılı oldular. Bu basit bir yerli antrenör, yabancı antrenör meselesi değil. Kimi getirirseniz getirin bir yapı kurabilecek ustalıkta olması, sizin de ona sebat etmeniz lazım. Yolu birileri açtığında, izleri takip etmek elbette daha kolay. Bu durumdan en başta ders alması gereken ise 3 kez antrenör değiştiren Afrika takımları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder